Gün Işığı Bahçesi
Parçalı bulutlu gök/yüzlerinde; tortusu kalmış acılarının ve sevinçlerinin izlerini taşıyan ve GÜN IŞIĞI BAHÇESİ'nde diğerlerinin;bizim! ve onların nefesleriyle,sun'i teneffüslerle-gerçek kalp masajlarıyla hayata tutunmuş,tutturulmuş! biricik hastalarıma ithaf olunmuştur..(9 Eylül 1998-Bakırköy)
Gün Işığı Bahçesi 'nde ( iç konuşma)
Yaşam kendi haline bırakılmış bir kederin kıyısında büyütmek kendini ve gündüzler hep uzun olsun istemek. Hep o beyaz etekleri rüzgarda uçuşan ;ince ,zarif kadınları düşlemek artık;hayat dediğin.
Yolda yürüyen yalnız kadının(Dr.diyorlar )...gözlerinden;
İki katlı taş binaları birleştiren koridorlarda akar zaman; o gündüz insanlarının aktığı gibi. Gece koridorlara inmez. Binaların ve pencerelerin arasında dolaşır. Bazen canı sıkılır; girer açık bir pencereden. Ve bırakır kendini en yalnız olanın koynuna. Geceler de uyur. En tatlı düşlerini koynunuza bırakır.
An-Karşılaşma:
Yaşamın en güzel anını gözlerinde taşırcasına' Günaydın Hocam' dedi. Üzerindeki o neft-i yeşil ; altlı üstlü üniformaya(!) bahar geldi,sanki. Güvercinlerle selamlaştı, sonrasında.Bahar izini adamın gözlerinde bıraktı ve gitti berber-hanenin camına kondu.Baharın içinde açacak nice bahar yaprağı;berberin soluğundan çıkan ince rüzgarla titreşiyordu.Sıraya sokuldular.Hepsi mutlu olmaya,hepsi ölmeye,hepsi sevilmeye,hepsi öldürmeye hazır gibi görünüyordu.Gülümsüyorlardı. Gözlerinde mevsimler değişiyordu. Her gün ve her gece bir mevsimdi sanki. Ve belki de her an, her dakika. Atların da geçtiğini düşündü; bu koridor kentlerden, yalnızlıklardan, düşlerden, uyanışlardan.At yeleli adamları ve kadınları düşündüler aynı anda.İkisinin de gözleri güvercinlere takıldı.
Kadın:
Bir bahardır belki, artık, diye düşündü. Günün birinde O'NUN,(ONların)kendini bulmasını diledi. Her gün birazını kaybediyor, birazını buluyor olmalıydı kendisinin.Ne garip; ne kadar da çok benziyorlardı birbirlerine. Artık emindi...Yaşam dediği; bölük pörçük anıların yan yana gelmesiyle yaratmaya çalıştığı bir yap-boza dönüşüyordu.
Bir intiharın soğuk soluğunu hissetti alnında;ölümün demir kızılı soğukluğunu duydu.Bir adam çığlık attı.Biri kendini atmak istedi;iki kat yüksekten boşluğa....
Yine; kendine düştü. Hepsi bir düştü.
Uyanmak istedi. Uyanamazdı. Sonsuza kadar uzun bir düşte olacağını hayal etti.
Yaşam;bir düştü.
Karşılaştığı her sur'et;her gülen ya da ağlamaklı,şaşkın,umutsuz,donuk sur'et; bir düşün mucizevi parçalarıydı.Hepsine ayrı ayrı sarılmak,hepsini ayrı ayrı var etmek istiyordu ama,kendi varlığından bile emin değildi.
Adam;
"Güzel gözlü baharlar kondu dalıma.
Güzel gözlü kadınlar gördüm yamacımda.
Sessiz aşklarda söylenmemiş gülen sözcükler.
Dokunamadığı tenler düştü usuna,usluluğuna!
Hiç açmamış baharlar da vardı ya;yanıbaşında...
Onları düşündü.
Dost güvercinleri.
Çıplak tayları.
Kendi de bir garip yalnız güvercin..
Yalnızlığını düşünemedi.
Çünkü yalnızlık düşünülmezdi.
Sadece yalnızdı.
Sadece koridorlar vardı.
Gündüz adımlarına eşlik eden hoparlörlerden sızan müzikteki piyano tuşlarına basarak ilerledi.Gündüzler başkalarına ait olmalıydı.Gözlerindeki baharın solduğunu duydu.Geriye dönüş yoktu ve gün geceye dönüyordu.
Kadın;sustu....
9 Eylül 1998-Bakırköy.
."Hayattaki en büyük tesadüf kendimiziz.."(TARIK GÜNERSEL)