Günümüzün Kabusu Stres

Geçmişi özlüyorum bazen ama yaşamadığım geçmişi... Hani ninelerimizin, dedelerimizin anlattığı anılarda saklı, toz pembe yaşantılarla bezeli olan geçmişi... Bacası tüten sobanın kenarında ısınmaya çalışırken kış geceleri, kavrulan kestane lezzetinde geçen sohbetlerin ve gözler yaşarıncaya kadar atılan kahkahaların sıcaklığını özlüyorum.




Güzelmiş o zaman hayat, doyumsuzmuş ve insan ömrü de daha uzunmuş günümüze kıyasla. Birlik beraberlik varmış en önemlisi. Zor zamanlarda kenetlemek elleri ve çıkmazın karanlığında tek yürek olabilmek, aynı hedef uğruna omuz omuza vermek... Ne güzelmiş!



Şimdilerde çok farklı bir hayat sürüyoruz. Moda olmuş bir sözcük var dilimizde :' Stres'



Bütün hastalıkların temelinde bu illet mikrobun yattığının farkındasınızdır eminim ki. Mideniz ağrır, kıvranırsınız sancıdan ve gidersiniz bir doktora derman bulabilmek için. Reçeteye yazar: 'Stres kaynaklı reflü'



Çevrenizde mutlaka görmüşsünüzdür yeni moda hastalık olan 'panik atağın' pençesinde kıvrananları ya da bizzat kendiniz yaşamışsınızdır. Yaşadığımız depremde çok şükür bedensel bir rahatsızlık yaşamadık ancak ruhumuz öyle tahrip oldu ki ablam senelerce apansız gelen 'atak'larla yaşamak zorunda kaldı. Geceleri nefessiz kalıp soluk soluğa uyanmalar, ölüm korkusunun soğuk gerçekliğini iliklerine kadar hissetmeler... Hangi doktora gidersek gidelim cevap aynıydı: 'Bilinçaltında yer eden travmaların dışa vurumu. Stresten uzak kalacaksınız, geçmişi çok düşünmeyeceksiniz.' Gel de düşünme, söylemek kadar kolay olmuyor bazı şeyler. Ateş düştüğü yeri yakarken alevi yetmiyor çevreyi ısıtmaya...




Hamileliğimin üçüncü ayında belime kadar uzayan saçlarımdan çok sıkılıp tuttum kuaförün yolunu. Hani derler ya hamileyken saç kestirilmez diye ? Allah oğluma uzun ömür, canımdan can versin- ben öyle hurafelere oldum olası inanmam. Kuaför saçımı yıkadı, taramaya başladı sonra durdu aniden. Ben de aynadan izliyorum. Gözlerine dehşet ifadesi yerleşti birden. Sonra saçımın sol tarafına dokunup : 'Doğuştan mı yoksa kaza mı geçirdiniz?' diye sordu. Bu sefer dehşete kapılan bendim çünkü doğuştan gelen hiçbir leke yoktu kafamda hem kaza falan da yapmamıştım. 'Ne oldu ki?' diye sordum ama sözcükler öyle zor çıktı ki ağzımdan! Sonra panikledi kuaför .' Dur, gebesin sakın telaşlanma hemen. Tedavisi var, anlatacağım ben sana' dedi ama farkında değildi beni daha çok dehşete düşürdüğünün... Sonra aynayı tuttu saçıma doğru baktım ki sol tarafımda kocaman bir kellik! O manzarayı görür görmez nasıl bir çığlık attım, nasıl geçtim kendimden anlatamam. Saçım dökülüyordu ama hamileliğin olası yan etkilerindendir diye teselli etmiştim kendimi. Saçım gür olduğu için de fark edememiştim oradaki kocaman boşluğu!




Gözyaşlarıyla ayrıldım kuaförden, hemen doktora gittim. Gittiğim doktor da şansıma tezini 'saç kıran' hastalığı üzerine yapmış. Tabi 'şans' diye düşünmüştüm söyleyeceklerini dinlemeden önce. Gözlerimin içine bakarak başladı konuşmaya: ' Tezimi hazırlarken birçok profesörle görüşmüştüm bu konuyu. Teşhisi koymak basit ama tedavi yöntemini bulmaktır zor olan. Gittiğim her yerden aynı cevabı aldım : ' Saç kıran hastalığının tek çaresi stresi hayatından uzaklaştırmak.' Haydaa yine çıktı karşıma şu stres diye düşünürken sanki beynimi okumuş gibi sürdürdü konuşmasını doktor hanım :



' Stres ve sıkıntı vücudun metabolizmasını allak bullak eden iki etmendir. Bütün hastalıkların temelinde yatan şey 'stres'tir. Kanserin pençesinde yaşam savaşı veren hastaların hayata karşı umutlu oldukları takdirde yaşama olasılıkları daha yüksektir mesela. Ben sana bir krem yazacağım ama unutma ki asıl şifa sensin bu hastalığa. Hayata karşı olan motivasyonun ve pozitif enerjinle yeneceksin.' dedi ve ayrıldım oradan aklımda bir sürü düşünceyle...




Bu konuda eşimin hakkını asla ödeyemem. Koca karı ilaçlarında aradık medet. Her gece sarımsakla kazıdı saçsız olan bölgeyi ve umut vermeye çalıştı bana yeni kıl köklerinin belirdiğini söyleyerek ama dokunduğumda pürüzsüz tenimden başka hiçbir şey hissetmiyordum.




Güzel zamanlar yaşamaya başlamıştım ve çok yoğun bir dönemdeydim. Dertle tasayla uğraşacak vaktim yoktu. Unuttum saç kıranı ve çekmiyordum geceleri sarımsak kokusunu... Neden sonra aklıma geldi bir gün, tuttum aynayı ve baktım ki saçlar çıkmaya başlamış da uzamış bile! O anki mutluluğumu nasıl izah edeceğimi bilemiyorum. Sıkıntıları çöpe attığım bir zamanda umudum filizlenmeye başlamıştı saç diplerimde...




Uzun sözün kısası insan biraz rahat olmalı günümüz dünyasında. Ufak olayları kafamıza takıp, içimize atarak yanardağ misali patlamayı bekleyen bir 'iç dünya' oluşturmamalıyız kendimize diyorum ama bunun faaliyete geçmesinin zor olduğunu ben de biliyorum.




Çok eskilere gidersek ?eşimle sık sık konuşuruz bu konuda- teknoloji yokmuş, 'ilaç' denilen kavramdan haberdar değilmiş insanlar, ulaşım ancak at ve eşek aracılığıyla sağlanıyormuş. Fabrikalar yokmuş mesela, lüks oteller, lokantalar... Ne mi varmış o zaman? ' Mutluluk ve doğallık' En çok da ne yokmuş biliyor musunuz? 'Stres'




Cahit Sıtkı Tarancı ömrün yarısını otuz beş yaş olarak belirlemiş ünlü şiirinde ancak günümüze bakarsak ruh yaşının ellide sonlandığını ve yirmi beşte yarılandığını görebiliriz ne yazık ki!





' Hayat çok kısa o yüzden dolu dolu ve ' stres'ten uzak kalarak yaşamakta yarar var."






Temmuz / 2012

01 Mart 2013 5-6 dakika 26 denemesi var.
Beğenenler (4)
Yorumlar (4)
  • 11 yıl önce

    Doktorda olsanız, normal insan da olsanız, birilerine stresten uzak dur demek çok kolay, ama bunu ne kadar gerçekleştirebiliyoruz asıl mesele bu. Modern psikiyatri'nin kurucularından biri sayılan Avustruyalı bilim adamı Dr.Sigmund Freud der ki ''Bütün İnsanlık benim müşterimidir.'' yani bu şu demek, stressiz sıkıntısız insan yok gibi. Bu durum ile kimi insan başa çıkabiliyor, kimi de başa çıkmakta zorlanıyor. En kolay tavsiye ''Takma kafana, iş olacağına varır.'' yaklaşımı. Sizinde yazıda belirttiğiniz gibi, insanlar geçmişte bence de daha mutluymuş gibi geliyor. Teknolojinin içine girdikçe insanoğlu, bir sürü hastalıkta beraberinde geliyor örnek mi; Çok fazla televizyon gözleri bozuyor, cep telefonu ve bilgisayar hem göze hem beyine zarar veriyor. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Dertler ve sıkıntılar çözülmek için vardır, ha bir de şu var çözümsüzleri, onlarada sabır lazım ki onun meyveleride belki ahirette toplanır fazlası ile. Hani bir atalar sözü var ''Allah sevdiğini kuluna dert verir.'' diye, bütün dertli insanlar, şapkalarını önüne koyup, bu lafın hikmetini bir daha düşünsünler derim. Güzel bir deneme kutlarım Seda hanım içtenlikle...👍

  • 11 yıl önce

    Sevgili Seda,

    Aslında çağın vebası STRES...

    Hani Akif demiş ya;

    Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar diye...

    Ben hep bunu bu yönüyle düşünürüm.

    Medeniyet arttıkça yaşamımızdaki canavarlarda artıyor.

    Büyükşehir de yaşıyorsun. İşe gitmek bir dert, dönmek daha büyük bir dert. Trafik dersen saç baş yolduruyor. İş aslanın ağzında. Çocuğun yarını ne olacak düşünceleri v.s.

    Say say bitmez...

    Seçtiğin konular, samimi dilin ve en çok da başta kendinle ilgili olmak üzere hayattan örneklerin çok güzel.

    Seni okumak tiyakilik yapmaya başladı.

    Bak yazılarına ara verip de abini STRESE sokma emi😡

  • 11 yıl önce

    Ahmet Bey çok teşekkür ederim düşüncelerinizi paylaştığınız için... Biz çocukken saklambaç oynardık, ip atlardık... Şimdi bilgisayardan başını kaldırmıyor ufaklıklar dolayısıyla da sosyallik yok... Teknoloji hem yararlı hem de zararlı, her şey dozunda güzel:)

    Ama stresi nasıl engelleriz bilmem...

    Tekrardan teşekkürler, saygılar Ahmet Bey...

  • 11 yıl önce

    Ah Işın ağabey üç ay kaldım İstanbul'da da nasıl kaçacağımı bilemedim:)

    Oradakilerin stresi her gün... İşe gidişte, iş çıkışında, otobüste, metroda... Allah kolaylık versin😊

    İçten duygularınız için çok teşekkür ederim.

    Bu arada yazmaya ara verip sizi strese sokmayacağımdan emin olabilirsiniz:)

    Sevgi ve saygımla, hep...