Güve Yeniği / Fısıltılar / Boşluk
Anlattıklarımın, duyduklarınızdan daha mühim olduğunu anlamalıydınız. Bildiklerinizle yetindiniz, anlamaya çalışmadınız, hep yaptığınız gibi 'yeter' sandınız; yanıldınız... Hak; verilen değil, alınan bir şeydir. Artık, benim olanı (hakkımı) almak istemiyorum. Bağışla(n)manın o dayanılmaz hafifliğiyle; tıkalı kulaklarınızı, kapalı gözlerinizi, manasız sözlerinizi ve sizi bağışlıyorum. Ödülleriniz benliği övgüye aç acizleri doyuruyorsa, şerefiniz de sizin olsun. Artık kral çıplakken görmek istemiyorum. Yalnızca kesintisiz mavilik diliyorum; gökyüzüm için...
***
Fikirler tartışır, insanlar değil. Düşünceler kasıtlı ve altyapısızsa, tartışmak insanların cehaletini ortaya çıkaran bir araçtır. Düşünceler ikiye ayrılırlar, düşünürler değil. Büyük düşünenler ve küçük düşünenler vardır. İnsanlar değil, fikirlerdir ayrıma düşen ve ayrım yapılmaz bilgiye açsa zihinler. Pas tutan demir değildir her zaman, bağnazlıktan da pas tutar bilgiler.
Sabit fikirli olabiliriz savunuculuk yaparken. Bu düşünmediğimiz anlamına gelmez. Aksine 'yoğunlaşma'dan kaynaklanan sabitlenmelerin derinliğinde inciler yatar. Doğru ve yanlış olan varsayımlar doğruluğu zedelemez. Doğru her yerde ve her zaman diliminde doğrudur ve sabittir. Doğruluğun göreceli olduğunu ileri sürerek, yalnızca kendisiyle çelişkiye düşen insanlar vardır. Bu da doğrunun kişiye göre değil, algıya göre değiştiğini gösterir. Objektif bakış açısı tam da bu noktada devreye girer. Varsayımların peşinden gitmeyenler, gerçekleri gün yüzüyle ve tüm berraklığıyla görebilenlerdir.
Kuramların sürekliliği hayatın akışını belirler. Evren kendinden bağımsız teorilere her zaman yer vermez. İki iki daha dört eder, Dünya yuvarlaktır, pi sayısı sabit sayıdır, kibir insanı dibe çeker, Edebiyat bir sanattır ve bazıları dere otunu sevmez. Değişmeyen kurallar ve yıkılamayan tabular tüm zamanlara meydan okur ve sonunda galip gelen yine değişmezliğin değiştirilemeyeceği döngüsünün kabulüdür.
Yalanı sevmediğini söyleyenlerin, sahteliğin himayesinde siper olunan kendisi olduğunda yalanı beslediğine ve yalanın ardından göz kırptığına şahit olursunuz. Maskeler kurşun geçirmez, kurşun geçiren suretlerin riyakârlığıdır. Bu yüzden maskeliler maskelerine tutkuyla bağlıdırlar. Onları çıkardıklarında çelik yeleksiz çatışmaya girmiş gibi hissederler kendilerini. Gerçek yüzleri savunmasızdır, korunaksızdır ve tehlikelere davetiye çıkarmaya müsaittir. Kimse iftiraya uğramak istemez örneğin, ama iftira atmaktan çekinmeyen diller vardır.
Islıklar her zaman mutluyken düşmez iki dudağın arasına. Mutlu taklidi yapan suçluların şarkısıdır aynı zamanda. Hak savunucuları, yargılar, yargılayıcılar, katiller, maktüller aynı denizin dalgalarına, ayrı yönlerden esen rüzgarlardan tutulurlar. Bazıları olay mahaline döner, bazıları bardaktaki suya tahammül edemez ve bazıları üzerlerine atılmış topraktan süzülen suyla yetinir. Kartallar gibi diş ve pençe bileyenler, yalnızca balıklara odaklanır koca okyanusta. Bir de 'boğulmaktan korkanlar' vardır ki, onlar içlerinde en çaresiz olanlardır; ne susuz yapabilirler, ne de kendilerini suya teslim edebilirler.
Bir arpa boyu yol gidilemez ağız içinde sakız misali laçkalaştığında cümleler. Komik duruma düşmek değildir önemli olan, dik durabilmektir tüm bildiklerinle. Cesareti ve özgüvenine rağmen güçsüzlerle hemhâl olmayı becerebilenler asıl bilgelerdir. Alay edilenle, alay edenlerin acizliği arasındaki ince duruşun bıçak gibi keskinleştiği anda kalbinin sesine kulak verebilenler için 'yol' gidilecek en hakikatli seçenek olarak hükmünü vacip kılar, katlini değil.
Kulak ardı olmuş sözlerin ve edilen yeminlerin katışıksız dengesi ve inançsızlığın dengesizliği sonu belirsiz mevsimlere sürüklediğinde iklimleri, varla yok savaşı, med ile cezir arası bir sükunet kapladığında içimizi, 'boşluktur' bunun adı. Her boşluğa yuvarlanmak gerekmez ama her boşluk içerisine yuvarlananlar ve yuvarlanmaya olası bir vazgeçmişlik sergileyenlerle çevrilidir.
Boşluk; yok olanın eksikliği yahut var olanın fazlalığı değil, içimizin uçurumlarından süzülen kuşların mırıldandığı şarkılara kayıtsız kalmamak için duyduklarımızdan çok anlamaya çabaladıklarımızdır. Fısıltıları herkes işitemez ama çığlıkları sağırlar da duyarlar. Farkındalıksa bir görgü ve yetenek işdir, herkes vâkıf olamaz.
Hepimiz hayatımızdaki güveleri yok etmek için ağırlığınca naftalin saçarız oluklarından taşan dolumlarımıza. Ve 'güve yeniğinin' açtığı boşluğun kapanmayacağını bile bile umutlarımızı bohçalarız zamanın kollarına...
Bekleriz... Bekleriz... Çok bekleriz...
Hep bekleriz; tazelenmek için...
fulya/kasım2011
Bende hayıflanıyordum günün denemesi seçildi neden kimse kutlamıyor diye..ki bu güzel yazıya da kimse yorum yapmamış..yazık diyebilirim ancak.. Evet sayın codal arkadaşım..fikirler tartışır,insanlar değil derken neyi kasdettiğinizi anlıyorum..burada önemli olan fikirlerin tartışmasından ziyade,insanların kendi fikirlerini (düşüncelerini) karşı tarafa doğruluğunu kabul ettirme,tasdik ettirme çabaları asıl yanlış olan..fikir çatışmaları her zaman olacaktır..önemli olan her fikre saygı duymaktır.. başarılarının devamını dilerim..
Zengin kelime ve cümleler yazının hemen başında kendini gösteriyor.''Fikirler tartışır, insanlar değil. Düşünceler kasıtlı ve altyapısızsa, tartışmak insanların cehaletini ortaya çıkaran bir araçtır.'' düşüncesine Turan bey gibi ben de tamamen katılıyorum. Yazının felsefi yönününde çok kuvvetli olduğunu vurgulayan cümlelerden biri de bu kanımca. Ve yaptıklarının, konuştuklarının arkasında dik durabilmek; bu da çok önemli bir olgu bence. Bu zamanda da bunu başarabilen insanların gitgide azaldığını üzülerek gözlemliyor insan. Günümüzde siyaset ve siyasetçinin imajı bundan elli altmış yıl öncesine nazaran çok bozulmuş durumda. İleri ki yıllarda da düzeleceğini pek zannetmiyorum. Başında da belirttiğim gibi felsefi yönü de ağır basan güzel bir yazı okuttunuz Fulya hanım teşekkürler ve tebrikler...👍
Sayın Turan Ergün Ve Ahmet Zeytinci... Onur verdiniz teşekkür ediyorum..
Saygılarımla..