Haberler
Memleketim denen bir şarkı vardı galiba. Ayten Alpman ablam içli içli söylerdi şarkıyı. Kederlenirdik.
Memleketimden İnsan Manzaraları'nı da rahmetli oldu sığdıramadık bu memlekete Nazım Hikmet anlatırdı. Ben ne kadar da küssem de kendisine. Şimdi şiire dokunan takımı okudukça hiç bir şey anlamıyorum artık.
Ankara karlar altında. Akşam buzlama çalışmaları yapıldı. Başbakanlığın oraları temizlendi süprüldü.
Meclis her zamanki gibi garip bir hay huy içinde. Zaten bu yazıyı can sıkıntısından yazdığımsa yazının
tüm bedeninden çamur çamur akıp durduğundan belli oluyor.
Geçen hafta Üniversite Hastanesiymiş. Sevgilim buzda kayıp ayağını burkmuş. Beni aradı. İbni Sina
Hastanesindeyim gel dedi. Kalktım apar topar gittim. Sevgilim tekerlikli sandalyesinde yüzünde acıyla oturuyor. Kimse ilgilenmemiş. O can acısından özel hastane usuna gelmemiş. Kayıt yapmışlar dosya çıkarmışlar. Türbanlı asistan bir doktorla çokca mini etekli asistan doktor polikilinikten doktor bekliyoruz dediler. Rotgen çektirdik. Bilgisyardaki rotgende bir şey görünmüyor. Kırık çatlak kaçak bir yapı. Asistanlar yine de diyorlar uzman bir doktor gelsin de baksın. Bense asistan doktor hanımlara ve genç bir erkek asistana kaynakçı olduğumu söylüyorum. Şu gözlerimle her hangi bir aksaklık görmüyorum. Asistanlara gerekenin yapılmasını en azından ağrısının dindirilmesini söylüyorum. Ayak bileği şişti iyicene. Asistanlarda cesaret denen bir şey yok. Analadım ki hastanede de ast üst bilgili bilgisiz zeki aptal ayrımı var. Çalışanlarsa bir o kadar lakaytlar. Pis pis espirilerin yanı sıra çekirdek çitlemeleri de cabası. İki buçukta girdiğimiz hastaneden yediye doğru yarım alçıyla çıkıyoruz. İbni Sina'nın AciL Servisine gidecekseniz hiç tavsiye etmem. Rezalet tek kelimeyle. Pislik akıyor her yanından.
Şiir yazan takım neden böyle şeyler yazmazlar anlamam. Varsa yoksa aşk meşk sevgili ayaklarında
dolaşıp dururlar. Yanlış çok yanlış. Yaşam sadece bunlardan ibaret midir?
Son zamanlarda üzerimize vazife edinmişiz. Süriye'nin iç işlerine karışıyoruz. Çok çok ama pek çok önemliymiş gibi bu konu.
Sevgili sış işleri bakanımızı karşısına alıp o artık Osmanlı zamanındaydı şimdi bizim iç işlerimize karışmayın demesi yetmemiş gibi
hâlâ inatla üzerlerine gidiyoruz içerdeki tüm sorunlarımızı halletmişiz ya.
Amerikalı gazeteciyle uğraşıyor koskoca başbakanımız. Muhatap alıyor. Neymiş Türkiye'ye gelmem zor. Gazeteciler hapiste. Yazarlar
çizerler hepsi hapiste diyormuş. Ben güldüm tabii. Adamı okumadım ama Türkiye'ye gelirse onu da tutuklar içeri tıkarım. Yok oğlum
öyle Amerikan Topraklarından ötmek. Bak kitaplarında uçmuş. Baskı üzerine baskı yapıyorlar. Bak kardeş kitaplarını da yasaklatırım
bu Türkiye'de ona göre.
Valla olan oldu Susurluk ve Ağca'ya. Ölen öldüğüyle kalan kaldığıyla kaldı. Kurulan komisyonlarda her hangi bir bilgiye ulaşılmadı.
Sadece ulaştırılan bilgilere ulaşıldı. Uğur'du derken Hırant'tı davalar şu karlı günde boşlukta asılı kaldı. Zaman aşımı deyince
geçenlerde bir dava zaman aşımına uğramış. Herkes hayatından memnundu. Bu arada sevindirici bir gelişme daha yaşandı. Yıllardır
süre duran devrimcilerimizin davası da lütfen zaman aşımından nasibini aldı. Utanç mı? Ben de var mı ya sen de ya siz de?
İran Hürmüz'ümü kapatacaktı yoksa Hürrem Sultan yeniden mi doğuracaktı?
Arap dünyasına çok girenler çok yanılırlar. Ne varsa İsrail'de var. Ben söylemiş olayımda. Bakmayın canlarım Polat Alemdar'a.
O sadece dizi...
Şiir yazın siz yine. Aşk meşk keyif çatın yazarken. Yanlış bir iğnenin kurbanı olan kadının hakkıysa yerlerde sürünsün değil mi?
O yanlış iğnenin kurbanı olmazsınız umarım...