Hadi Git
Evet..
Az gittik uz gittik derken etiyle kemiğiyle bir yılı geride bıraktık.
Dolayısıyla seneyi devriyesi mübarek olsun tanışıklığımızın.
Zannediyorum geçen sene tam da bu dönemde inkıtaya uğramıştı sohbetimiz. Sessiz bir ricad ile "evet, bazen de böyle oluyor demek ki, yapacak bir şey yok" diyerek kabullenmiştim senle görüşmemeyi.
Yapabilirdim sanıyordum. Yani hem ilk kez olmayacaktı ki.
Bir parmak gibi bir kol gibi kesip attığımız kaçıncı tanışıklık olacaktı bu. Güzel restlerle bitirdiğim sohbetlere bir yenisini eklemiş olacaktım hepsi topu.
Seni unutabilirdim.
Evet yapabilirdim bunu yani.
Yapabilirdim de, tam neyi yapacaktım ben sahi.
Neyi unutacaktım.
Unutmak için bir travma olması gerekiyordu.
Yoktu.
Bir şiddetli söz olması gerekiyordu.
Yoktu.
Unutmam gerekenin negatif bir ya da birkaç yanını hafızamda öncelemem gerekiyordu.
O da yoktu.
Sen adeta "sen beni unutamazsın oğlum" diyordun senden gitmeye çalışırken.
Evet, muhtemelen öyle diyordun.
Çok geçmeden birkaç aya sancıları depreşti sensizliğin. Senliliğin o zaman çok bir varidatı olmasa da seninle konuşmak bir şerefti haddizatında.
İyi bir kızdın.
Benzeri çok nadir bulunan, tavırları, tepkileri alışılagelmişin dışında olgun denilmeyecek ama umarsızlıktan da çok uzakta bir değerli davranışlar ülkesi gibiydin.
Güzelliğin peki.. ona nasıl çare bulacaktık. Sadece fotoğraftan bulursun. "Amaan kartpostal güzeli işte" diyerek etkisini hafifletebilirsin.
Ama o yüzü canlı kanlı gördüğünde o iş biraz zor işte.
Hayli etkin bir moğol ordusu gibi, ya da koskoca Selçuklu'nun erişemediği, sarp yokuşları olan Alamut kalesini indiren Hülagu Han kadar cevval bir komutan olsan da yine de muzaffer olamıyorsun işte.
Uzatmayalım, sensizlik krampları zormuş. Bir aşık maşuk krampı gibi değil ama.
Bir demir eksikliği, bir pharmaton ihtiyacı gibi, bir yemyeşil köyde güneşe hasret kalmak gibi.
Yani sen dünyadaki doğal kaynaklardan bir nüve gibi bir şeydn.
Yer yer poyraz yer yer karayel yer yer keşişleme seklinde cereyanların olsa da bölgesel bir mevsimimsin.
Ama uzmanlar kutuplardaki buzların erimeye başlamasıyla mevsimlerin değişeceği seklinde hazin ifadeler kullanıyorlar.
Yani yavaş yavaş mevsimler değişecek, güneş, yaz, kar oranlarında ciddi sapmalar olacak.
Hissediyoruz da bunu yavaş yavaş.
Seninde elbette kutuplarındaki buz kütleleri eriyecek. Deniz suların yükselecek.
Dönüşümler olacak mevsimler gibi sende de.
O zamana çok var belki de.
Belki de az..
Bilemiyoruz.
Bildigimiz bir şey var ama..
Seni kimsenin yerine koymadım mesela sen geldiğinde.
Bir yeni keşif.
Sen keşfettiğim en guzel kıtaydın.
Bu güzel ve lezzetli bir şey.
Çok da heyecan verici.
Gitme denemelerinde yerine koyabilmek mümkün olmadı kimseyi.
O sıkıntı işte.
Tamam bugün geri döndürebiliyoruz seni.
Ama ya yarın. Ciddi bir vuslata ram olduğunda ne olacak..
Orası muamma..
Sonuç itibariyle seni tanımak şerefli ve kıymeti ve henüz damakta lezzeti kaybolmayan bir yemek gibi.
Güzelliğin adeta franchise veren bir firma gibi her yanına şube açmış ruhumun.
Yüzün ayrı güzel.
Tenin ayrı.
Üslubun ayrı.
Sözlerin ayrı.
Yüreğin ayrı.
Cömertliğin ayrı.
Gözlerin ayrı..
Gözlerin ayrı..
Gözlerin ayrı...
Her ne kadar ayrılığı hüznü oturmuş olsa da satırlara, yine de bir şans vermek sevdaya, aşka gibi, bir duygu yoğunluğu var yazıda... Kutlarım güzel bir öyküydü...