Hadi Saklambaç Oynayalım
Güneş her yok oluşunda, yeni bir zindan filizlenir dünyada. Karanlık, sadece garip dünyayı esir almakla kalsa iyi; ruhumun her zerresine katran döker adeta.
Severim yine de karanlığı; umutlar doğurur yüreğimde. Bilirim ki güneş yeniden ışıyacak; yeniden alabildiğine geniş, yemyeşil bir ufuk yolu açacak; mavinin her tonundan gözüme umut okları fırlatacak.
Ruhumun gelgitleri değil bence bu çekişmeler. Belki bir deneyim, belki yüzeysel bir bakış; hatta belki de dünyanın arzındaki sırlara yol alış. Kim bilir?
Kendi adıma, doğduğumdan beri; dünya adına ise, var oluşundan geçerli oynanan bir oyun değil mi ki bu? Hiç bitmemiş, hala süregelen bir oyun. Ta ki dünya kökten karanlığa gömülene dek devam edecek bir oyun hatta...
Nasıl olacak dünyanın kökten karanlığa gömülmesi sahi? Sanırım ya güneş mızıkçılık yapacak, 'Çizdim oynamıyorum' deyip dünyaya sırtını dönüp kaybolacak ya da dünya, 'Ben senin kuklan mıyım?' deyip bu oyuna son verecek.
Kıyamet böyle bir şey mi ki?
Hani oyun dedik ya. Belki de evrenin, solgunluk efekti verilmiş en eski oyunudur saklambaç. Hatta 'Belki' değil; kesin... İlk ebeliği seçen güneş ve bence ilk sobeleyen de dünya.
Nasıl mı? Ezelden ebede bir bakalım şöyle ve yazalım bir senaryo...
Dünyanın oluşmaya yüz tutup, alev alev en dıştan kendi içine doğru yanmaya başladığı; sonra da soğuyup topraklaştığı zamana doğru yol alalım biraz. Kendi etrafında raks edip gezen bir rakkaseye; seyyare dünyaya yani...
Güneş de yalnızdır, bir dost bulamamıştır ıssız evrende. Alev alev tozu dumana katıp gelen dünyayı görünce de sevinmiştir doğrusu. Hemen sarıp sarmalamış ve kendine bağlamıştır. Hatta birinden biri yok oluncaya değin birliktelik sözü bile almış, işini garantiye bağlamıştır. Soğuması için özellikle yüzünü göstermeyip uzun süre karanlıkta bırakmıştır dünyayı.
Bizim rakkase seyyare gün gelip de soğuyunca, güneş artık yalnızlıktan kurtulmanın kahkahalarını atmıştır bence uzun uzun. Hemen bir oyun teklifinde bulunmuş, 'Saklambaç' oyununa sağlam temeller de atmıştır bu esnada.
Oyuna göre ilk ebe güneş olacak ve saklanacaktır dünyadan. Derken dünya nasıl olsa bulacak ve sobeleyecektir güneşi. Sonra ebe değişecek ve tam tersi olacaktır.
Bir başlarlar ve pir başlarlar bu oyuna. Öyle hoşlarına gider ki; birinden biri yok olana değin 'Devam' sözü verirler birbirlerine.
Şu müthiş yeşillikler, çiçekler, ağaçlar ve müthiş güzellikteki mavi deniz, mavi gök dünyanın ebe olduğu anda güneşi sobelemesiyle başlıyor demek ki.
Keşke hep dünya sobelese...
Olmaz ki! Öyle olsa oyunun adı saklambaç olmaz.
Varsın dünya ve güneş saklambacını hep oynasın. Varsın aydınlık olsun, karanlık olsun; ama aydınlık karanlıktan sonra mutlaka yine var olsun.
Biz insanlar mı?
Hadi biz de saklambaç oyunu oynayalım. 'İyiler' ve 'Kötüler' olsun oyunda. Ebe olalım, sobeleyelim, sobelenelim...
Zaman zaman kötüler sobelesin ve iyiler ebe olsun da; kısa sürsün iyilerin ebeliği, kötüler daha çok ebelik yapsınlar.
Nasıl mı olacak? İyiler daha çok çalışsınlar. Çalışmayana ödül yok...
Hadi o halde... İyiler ebe! Bulsun ve sobelesin kötüleri...
Kimi varlıklar ebe kimi varlıklar saklanan durumunda hayat akıp gidiyor kendi mecrasında en son sobelenmeye doğru aslında. Orada ceza almamak için çok çaba sarf etmeli yine de. Güzel bir yazıydı kutlarım Turgay bey yürekten...