Hakimler kurulu versin kararı
Kaç yıl oldu bilmiyorum. Rüyaya düşer gibi düştüm dizelere. Kaç zaman oldu, kaç şiir, kaç yazı yazdım kendime dair. Kime dair nelerdi yazdıklarım. Anlamlı, bazısına göre de son derece anlamsız kurduğum cümlelerde ne anlatmak istiyordum? Herkes payına düşeni çekip alıyordu ve geriye kalanlar için de hep şu cümleyi duyuyordum?
-Bu kime?
Oysa ne farkederdi, sana, ona, buna olmasının. Haykırıyordum işte. Bir duyan olsun sesimi istiyordum ve uçsuz bucaksız evrende kayboluyordu avazım.
Öyle yoruluyordum ki bu avazlardan...bazen ve nasıl kaçıyordum dizelere kendim bile şaşırıyordum.
Yaşamı yazıyordum hep. İnsanların maddi- manevi eşitsizliklerini, savaşı, barışı, baharı, kışı ve de duyguyu yazıyordum hep. O duyguya girebilen anlayabilirdi sadece beni.
Ben , beni yazıyordum hep.
Tatminsiz bir hayatta, var olmak mücadelesi veren, küçük sarı saçlı kızın sevdasını karaladım yıllarca. Kaç sevda şiiri?... Kilitledim acımadan bir zindana onun yüreğini ve onun adına başladım yazmaya.
Bencillikse bu, bencilim işte.
Ben son durakta terkedilen o küçük kızı yazdım defalarca. Dehlizlerde, labirentlerde kaybolmuş ve sevgi delisi o kızın ellerinden çıkarıp salmak varken evrene, yerine geçiverdim ona iyilik yapmak isteyip de.
O kızın ne kadar çabuk incindiğini bile bile, onurunu kırdım. Yerine geçtim... acımasız yürekler ve beyinlerde harap olmasın istedim aslında. Kaba ellerde ve gözlerde bitip tükenmesin istedim koruma içgüdüsüyle. Sevdalarda erimesin, yanmasın istedim.
Bir çift el, bir tek sözle yetinebilen o masumun kanına girip de yazarken uluorta, nasıl da ezip geçtim ben küçük kızı? Yanmasına, ezilmesine, karalanmasına nasıl izin verdim?
Vicdan mahkememi kurduğumda içimdeki ses, sadece insan sevdin, masumsun! diyorken, canları istiyorsa, kalem kırsın hakimler.
28 Aralık 2009 İzmir