Halk Ve Egemenlik - 7
Laiklikle, iki ayrı egemenlik alanının karıştırılması tartışılmaz. Ancak laikliğin üzerinde, laikliğin ilerisi tartışılır ve laiklikte bir egemenlikselktir. Yoksa laiklik öncesini egemenlik sel kılmak, ne demokrasidir ve ne de haktır.
Bu tür söylemler parlamentolarda hızını alamaz; "Siz isterseniz hilafeti de getirirsiniz!" gibi rayından saptıran abartmalarla söylenmektedir. Bu tür söylemler çok alkış alır! Gurur okşar. Oysa tarihi süreç içinde; 'halk iradesi kavramı', belli koşullarda saltanat ve hilafete karşı oluşturulmuştu. Ve giderekten de bu kabil ilişkileri içinde olgunlaştırarak ortaya konulmakta olan bilgi ve araçsal bir kullanımdı. Şimdide de süreçle; içi kesikli ve sınırlı anlatımların yeni yeni anlamlandırmalarıyla yol tutmaktadır.
Bu demektir ki halk iradesi kavramını var eden koşullarla, ancak halk iradesinin kendisi belirirdir. Her durum ve koşulda halk iradesinin kendisi belirir değildir. Halk iradesi diyerek siz ortaçağ koşul kurum ve kurallarını isteyemezsiniz. Hal iradesi kapsayan değil, kapsanandır. Yani sosyo toplumsa koşulun dışına taşan bir belirleme değildir. Aksine halk, sosyo toplumsa oluşumun içinde kalır. Sosyo toplum; sürece ve birikimce, hep halktan büyüktür. Siz, bu koşulları tekrardan halk iradesi! İle geri getirdiğiniz zaman; halk iradesi gelmiş olmaz, aksine halkın iradesi ile halk iradesi ortadan kaldırılır.
Bir da, çeşit ötenazi olur. Yani ?halk iradesinin' temel var oluş koşulu olan; saltanat ve hilafete karşı oluştur. Aklı kullanma ilkesidir. Tekrardan halk iradesi diye tersine ikamesi, hem halkın bindiği dalı kesmesi olur, hem sömrülme akılsızlığını yeğlemek olurdu. Halk iradesi, geçmişte olana (hilafete ve saltanata ve göksel iradeye) gidişe fren ve sınırlanmadır. İnsanın Nesnel ilişkisel üst yapı değerleriyle yönetimi düzenlemesidir.
Yani halk iradesi; toplum ve halkın ileri akışını kullanmasıdır. İleri doğru olan akışan sınır değişkenken; geriye doğru irade sınırlı ve sabittir. Yani yetişkinlerin arzu etseler bile, tekrardan kendi eski çocukluk evresi geçmişlerine dönememeleri gibi bir şeydir. 'Halk iradesi her şeyin üstündedir' gibi bir us dışılık anlatan sınırı belli olmayan soyutlamalarla, sınırsızlık, hiç bir şeydir. Ve işlevsel de değildir.
Halk egemenliği, tarihin belli koşullarında; belli zorunlulukların aşılmasında ötürü ortaya çıkmış bir sosyal durumsaldırlar. Durumsaldır, halk eğemenliği kendisine ait bilgiyi vermez. Kendisi homojen olmayan bir yapının, durum bilgisi dağılım skalası (gösterge çizelgesi-yelpazesi) çok çeşitlilik arz eder.
Halk egemenliği, ya da eşdeyişle halk iradesi soyut anlamın siyaseten en çok çarpıtıldığı bir siyasi jargondur. Halk iradesi kavramı, ortaçağ kurum ve kurallarına karşı, sosyal evrimin dikildiği bir ayaklanmadır. Yani üretim ilişki ve koşullarının, değişmeyi zorunlu kıldığı bir aşamada halk; mevcut egemen statükocu siyasi güce karşı; geniş emekçi kesim ve bunların ailesi olan halk kesimlerinin desteklediği bir sosyal uyanıştırlar.
Yani halk, bir oluşmanın belirdiği anda kendi çıkarlarından yana bir egemenliksedir. Üretim ilişkilerinin değişmesi, üst yapı kurumu olan halk ideolojilerinin de değişmesini gerektirmiştir. Bu da, başlangıçlar oluşumu içinde, sosyl yaşamların kişileri aitti kılma süreci boyunca, dinleri ortaya çıktı. Böylece dinler de aitti kılma işini üzerine aldılar. Dinler tarih içinde, birçok misyon görevi yerine getirmiştirler.
Yerdeki egemenlik ve sorunsalları zamanla göğe çıkarıp, göğün totemi düzenlemesi ile toplum ve halkın işi yürültmüştür. Ama her kurum ve kural gibi dinlerin kendisi de çabuklukla değişime uğrayıp, yasal ve ilişkisel düzenlemeleri yapamaz olması vardı.
Kutsal olanın: ?sözün ilkten öyle söylenmiş olmasına ilişkin; o şey öyle olur'du, ön anlayışlı insansal ilke' kendi saygınlığı açısından ve sözünü dinletir olma bağlamında; 'başlangıçta söz (kural) vardı' denişiyle değişmemeyi öngörüyordu. Hatta köhneleşerek, değişime engel olmaya başlamıştır.
Tarihi süreç zorunlu olacakla; 'bozuldu, değiştirdiler, azıtıp sapıttılar' gibi argümanlarla dinlerin de değişememesini değişme olarak aşacaktılar. Ama bu anlayış ta, bir kaç bin yıl idare etse de, 16. Yüz yıldan itibaren değişmenin peşinde yetişemez olacaktı. Böylelikle göksel totemi iradenin gücü gökten alınıp tekrardan yere döndürülecekti. Değişmeler karşısında aklın kullanılmasına izafeten; göksel iradeye karşı, halkın iradesi; halkın egemenliği kavramı yaşayan kavram olarak sürece sokulmuştur.
Bu göğün iradesi kavramı, tarihin belli döneminde, ikili yararsan süreç olurla, insanoğlu hünerli olarak ortaya çıkarılmıştı. Bu yararsan ilişki; ezen-ezilen; halk ve toplumdu. Yine ileri zaman zemin koşulları içinde, yine gerekten, insanoğlu eli ile göğe çıkarılan egemenlik gücü, yine insanoğlu eline verilmiştir.
Değilse Mutlak güç, Yüce Tanrı iradesi; insan iradesi ile kıyaslanır, karşı karşıya konur bir kıyaslanma olması, mümkün bile değildir. Yüce Tanrı olay ve olguları (insanı), kendilerine muktedir olsun diye gerekli donanımla yaratmıştır. İnsanoğlu bu yaratılışın sürecini zorunlu olacakla yaşamaktadır. Böyle olunca da, üstün ve kıyası kabil olmaz Tanrı iradesi; böyle tecelli etmekte diye düşünmek de, olasıdır.
Halk iradesi, tarih içindeki iki temel koşulda; ortaçağa değin egemenci olan, alt ve üst yapılı; kaide ve ortaçağ kurallarına karşı oluşan; toplumsal ve halksal oluşumların bir direncidirler. Halkın bu kabilden temsili yöneticiler eliyle egemenliği, her durumun ve koşulun sürerinde olan bir şey değildir. Yasal zemin içinde egemeni olanın bir tarafıdır. Sosyal örgütlenmeler eli ile katılımcı, denetir yürütülmedir.
Çünkü yönetim ve üretimse ilişkilerin düzenlenmesi çokça da bir uzmanlaşma ve o alanda bilimsel zorunlulukları bilir olmayı zorunlu kılar. Halkın egemenliği, şeklen süren kimi bir uygulayımsa bir araçtır. Sistemler kurulur ve sistemler kendi kural ve kurumsal işbirlikleri ile yürütülür. Halk egmenliği bu dâhiyeler içindedir. Yoksa bu dahiliyelerin üzerinde değildir. Örneğin halk isterse siz trafik kaide ve kurallarını kaldıramazsınız. Ancak yerine benzer düzenleyen işlevler koyarak kaldırırsınız ki halk irdesi budur. Akışın hilafına bir gerçeklenme değildir. İnsanlar, sistemlerin bu kurallarını anlayarak, kendi bilgisel düzenlemeleri ile işleterek, egemenci ve iradi olurlar.
Sürecek