Hani sen yoksun ya...hani bu şehir prangaları boynumda ya...
Vazgeçtim bu şehrin her köşesinden,gündüzünden gecesinden, ilk kez değil ama son kez vazgeçtim bu şehirden, kaldığım yerden devam edeceğim savaşıma, bir başıma, her defasında kurtarırdın ya ellerimden, şimdi yoksun ne bu şehri ne de beni kurtarabilirsin artık, bu son gece ya bu şehir beni yutacak ya da ben onu yakacağım,ikimizden birine sabah olmayacak, ya o kül ya da ben toprak olacağım...
Hani sen yoksun ya, yağmurlarla yarıştı gözlerim epey bir zaman, damla sayısına bahse girerek. Fırtınalar küçük kaldı iç çekişlerimin yanında, buz dağları eridi de yangınımı söndüremedi, volkanlar bile korktu yüreğimin korundan...
Hani gittiğin gün var ya, o gün ben seni geçmişime gömdüm. Yarınlarımda olmayasın diye, acaba bugün mü diye yeni umutlarla her gün yeniden doğup her akşam ölmemek, ha geldi ha gelecek diye yol gözlememek için seni dünlerime gömdüm. Ve gittiğin günden beri her güne toplu bir mezar kazdım hiç acımadan yüzer biner katlettiğim anılar için.
Bu gece son kalan anılarla bu şehri tutuşturacağım, kurtaramayacaksın ne beni ne de onu, bu gece bitecek savaş ve bir hayat son bulacak, şanslı olan güneşi bir daha göremeyecek, şanslı olan diyorum çünkü ikimizin de yarına ihtiyacı yok, ikimizde dünlerimizde yaşadık bu son günümüz belki de beraber öleceğiz bu şehirle.
Sen şimdi bu şehirde değilsin ya, memleketim değil artık el şehri burası benim için ama yine de buradayım ben, buruşturup yangınlara fırlattığım şehirdeyim.
Buradayım,
Burada kalacağım, çünkü gitmek zamanı değil.
Bitmek zamanı şimdi....
Sende vazgeç benden, ki yarınlarında aramayasın, vazgeç benden ki bir şehirde sen yakıp yangınında yanmayasın.
Vazgeç işte.....
02 / 11 / 2010 Erzincan