Hanum Ana
Bilinç kamyonları geçti üzerimden daha kaç kere dağlanacak bu gönül kaç kez geçilecek bekâretimin üstünden bin bir inatla ölümsüzlük direncim sevmek zor şeydi bu doğu mülklerinde karşılıksız sevdim… İnat yağmurlarına düştü elim süpürdükleri acıyı yine sana sarıyorlar. Karanlık gecelerde çakıl taşı gözyaşlarım/
Oysa bitmiş bir bahtın soyağacıyım ne zaman bir kapı çalınsa benimde kuş yüreğim alınır yerinden bu kalbe kaç karanlık sığdı kaç karanfil kanadı yüreğimde. Erken geldin dediler daha çocuk olmadan kadın sevme sıraları benim üstüme atılmış bir yazgının…
Dönmek ne mümkün o şerefle taşıdığım insanlık onuru aileyi hiçe saydı derler yüzler mesken tutmaz gören çevirir başını sanki bütün ahlaksızlığın dili imanı benim bütün yangıların bacısı gebe düşmüş kadınların ebesi ölüye beşik mezara toprak…
Hanımlığım da bitti kızlığım da onlar baba evinde kaldı artık idare etme zamanı eski fistanların don lastiği oldum yıka yama giy bebelerin çoraplarını onar yemeğe salça kurut yüreğini kat menekşelere..
Öldüm çiçeği gibi eşele toprağı can sakınılan gözlerin sulusunda akıt çemenlerini arıya şeker ver bal olsun davara ot et olsun süt olsun gizli gizli ağla ağaç diplerinde soluksuz ayinlerin girdabında seviş kimsesiz sakil tek başına…
Üşütme hasta olma daha tarla sürülecek ekin derilecek çorba içilecek istemsiz yaralarına kül bas saçta yakma ekmeği beliklerini tekrar ör vicdan yapma er tokadını avuçlarındaki soğan kesiklerine kalp merhemi sür…
Hanım ağa olmadın
Bari kadın ol kadın
Havva’nın sol kaburgasından…
Günün tahta düşen denemesini ve yazarını tebrik ederim.
Acı Anadolu gerçeklerini dile getirmişsiniz, kutlarım, güzel olmuş!