Hasretini Demledim Yüreğimde
Üşüyorum. Ellerim üşüyor inceden inceye, hani böyle anlamsız bir sızı olur ya sıcağı görünce, soğuktan sızlıyor ellerim. Ellerinin sıcaklığında ellerimin sızlamasını özledim. Aklımda bin bir çeşit düşünce, mengeneye sıkışmış bir nesne gibi hissediyorum, ruhumu zincire vurdular sanki ismini bile bilmediğim kadınların rüzgârla gelen kokularıyla ama ben en çok senin kokunu özlüyorum.
Boş sokakların ortasında geziniyorken her köşe başında bekliyor beni hayalin, gözlerinin içine bakıyorum birazcık ısınıyorum konyak içmiş gibi, oysa ben ağzıma içki koymadım kendimi bildim bileli fakat sarhoşluğum seni gördükten sonraki zamanlardan kaldı işte, gözlerinde soluklanırken öyle kafayı bulmuşum ki, kendinden geçmiş bir ayyaşın umursamazlığı var üzerimde, isterse yansın dünya...
Ah kadınım, beklenipte gelmeyen yarım yanım. Yaş kemale erdi diyorlar şimdilerde ve ben hala senin sadık sevdanı arıyorum kendimi yollara vururken, hangi şehirde soluk aldığını bir bilsem, inan orada vereceğim mola ve seni almadan gitmeyeceğim. Hasretim gözlerinin karasındaki aşka... Sakla beni kendine, sakla sevdamın suya yansımayan yanı, sakla düşlerimin en kızıl rengi, sakla yalnızlığımın kuytusunda kendini gizleyen gecenin hüzünbaz hayali, ne olur sakla beni...
Kanadı kırık bir kuş gibi çırpınıyorum bu hayat denen yerde, geçen sanal dünyanın yaşantısına düştüğümde bir kadın gördüm, gül sineleri açık, kendinden emin ve ihanetin sürmesini sürmüş gözlerine, sen geldin aklıma ismini bile bilmediğim kadınım, sen geldin aklıma hayalini misafir ederken senin sadık bir sevgili oluşuna şükrettim defalarca... Bakma sen sensizliğimde durmuyorum öyle yerimde, seni arıyorum işte, telaşı hiç bitmeyen otobüs duraklarında, bir dolup bir boşalan izbe mekânlarda, belki de varlığınla defalarca karşılaştığımız tiyatronun tozlu sahnesinde buldum seni de hayat içinde gözlerim perdeliydi ya görmedim.
Yok, böyle değildir eminim. Sen aslında hep bendesin biliyor musun? Sabah seninle uyanıyorum güne, gerçekleri haykıran acı dost aynalara seninle bakıyorum. Yanağını buluyorum yanağımda, yüzümü içimi ferahlatan sevginle yıkıyorum her sabah, doğan her güneşin ışığında hücrelerime sen işliyorsun sıcacık, aldığım nefesin en faydalı yanıyla sen doluyorsun ciğerlerime, ah biliyorum kızıyorsun bana sigara içtiğim için, ama dumanında sensizliği yakarken seni çekiyorum içime... Sen öyle bir sensin ki, hiçbir şair dayanamaz güzelliğine ve hiçbir yazar karşında duramaz asice, içimdeki pis sakallı yazar, kızıl saçlarının önünde diz çöküyor adeta gözlerini gözlerine kenetleyip, o şair ruhlu adam şiirleri bir gelinlik kızın düşlerini işlediği gergefi gibi seni nakşediyor mısralarına... Sen belki de kendini göremiyorsun, gözlerin perdeli güzelim, ondandır, üzme kendini, birgün olurda bu dünyadan gidince ve eline geçerse bir yazı sensizlik üstüne yahut bir şiir bulursan seni anlatan, işte o zaman anlarsın ve dersin ki 'Beni benden bile çok sevmiş bu deli adam.'
Ellerim is kokuyor, önce sensiz bu şehri ateşe verdim, sonrasında delirdi ruhum yokluğunda ve indim sahile gemilerin hepsini yaktım bir bir hayatımın limanına demirleyen, geçip yokluğunun ateşinin karşısına avazım çıktığımca ağladım. İs kokan ellerimle yüzüme sinen sensizliğin izlerini gizlerken ve şiirleri yaktım ve yazıları ateşe verdim harf harf, sensizliğimi şarkılarla hatırlatıyor diye radyoyu attım pervane gibi ateşin göğsüne... Sonra.... Sonra gidip sana benzeyen bir kadının koynuna gömdüm yalnızlığımı ve sırf sana benzediği için sen diye sevdim. Gözyaşlarıma hâkim olamayarak, kokulu mumlarla donattım şair paspaslığındaki dağınık odamı, ürkek bir ceylan gibi duran kasına baktım uzun uzun uzun, perdelerimi kapattım tüm dünyanın ışığına, siyah perdelerimi kapattım. Derin yaralarımı gördüğünden midir nedendir bilinmez 'Kimi arıyorsun sen?' diye sorunca kadın, bir sus payı tutku çaldım dudaklarına seni öpercesine ve sırf sana benziyor diye şarkılardaki gibi usulca sokulup 'Hoş geldin' dedim. İsmini bile sormadım, acılarına dokunmadım, tutkusuna bulaşmadım, kokusunu bile çekmedim içime, çünkü sana benziyor diye sen diye sevdim. Hayallerimdeki sen gibiydi gülüşü, düşlerimdeki sen gibiydi öpüşü ama üşüyordum sevgili göğsünde yatarken, sendeki huzuru aradım. Bulamadım. 'Nereye gidiyorsun?' diye bağırırken ardımdan, 'Sevdiğime' diyebildim titreyen bir ses tonuyla, 'Nerede o, çok şanslı biliyor musun?' diyordu, 'Biliyorum' diyerek gülümsüyordum yokluğunun karanlıklarına...
Bilsem kaç yazar ki... Güvenini aradım, kaybetmiştin bir kere sevdiğini söyleyenlere karşı güvenini ve ben o güvenin içinde hiç olamayacaktım ki sen diye bir kadını sevdikten sonra asla yer alamazdım güvenin içinde... Üşüdüm... Gözlerinde aradığım huzurun altında kaldığım kar tanelerinin ruhuma değdiği her an, her nefes alışımda üşüdüm sevgili... Sensizliğin içinde bir tutam sevgi saklıyorum sana benden hatıra kalsın diye, geldiğin gün tutkumu bırakacağım. Hasretini demledim yüreğimde, sobanın üstünde çayım, hani sende üşüyüpte gelirsen bana diye hali hazırda duruyor, her şeyi çifter çifter koyuyorum, biri boş olsa da... Bekliyorum seni, sevgime sarılıp beklerken aşka bulanıp seviyorum seni, sensizliğe gebe gece çığlık çığlığa bir gün doğursa bile...