Hayallerimiz
Son sayfası neden koparılmış bilinmeyen defterlerin içini doldurma telaşları içinde geçiyor günlerimiz.
Güneşin ne taraftan doğduğunu bildiğimiz halde, kalkıp o içimizi ısıtan ve günün her saatinde bütün her şeye farklı renkler veren müthiş doğa olayının kıymetini bilmediğimiz gibi, hayatımız kıymet bilememek üstüne kurulu yaşanıyor. Yoksa her gün güneşin doğuşunu şafak vaktinde kalkıp geriye sayarak beklerdik.
Şafak ölüme az kalınca anlarız şafak renginin kıymetini.
Aslında herkesin hak ettiği hayatı yaşadığını savunuyoruz ama asıl eksiğin herkesin hak ettiği hayatın hayallerini kurarken yanlış yaptığını kabullenmiyoruz. Yoksa güneş batarken şafak vaktindeki renkleri gördüğümüzü zannedebiliriz ama son kez gördüğümüzü kabullenemeyiz.
Tıpkı eski 45'lik plakların zamanında çok popüler olmasına rağmen kıymetinin bilinmiyor olması gibi. Dillerden düşmeyen şarkıları kırk yıl sonra gerçekten kıymeti bilinmeyen şarkılarmış diye cümle içinde kullanmış oluyoruz ve kurduğumuz cümle ile kalıyoruz.
Kimi zaman mutluluğu veren kişilere, zaman içinde selamı çok görebiliriz. En güzel günümüzü yaşadığımızı düşündüğümüz sevgilimize, yıllar sonra bir fotoğraf karesinde nostaljik şarkılarla eşlik etmek zorunda kalabiliriz. Belki de o ruhunu bile hissedemediğimiz sevdiklerimizle kaç kere ondan ayrı şafak vaktine tanıklık etmiş olacağız bilemiyoruz. O zaman renklerin bir önemi olmuş olur mu bilmiyorum? İşin aslına bakarsak bilmekte istemiyoruz...
Ağzımızdan çıkan bir sözcüğün fiziksel olarak evrende dalgalara ayrıldığını göremiyoruz ama ağzımızdan çıkan sözün bundan sonraki kaç dalga boyutunda yıkıntıları olduğunu tahmin edebiliyoruz. Yada argo tabiriyle son dalgamızı bir söz dalgasıyla yok etmiş oluyoruz.
Edebiyat parçalamanın felsefi boyutla birleşmiş olmasını hiçbir matematik kuralı ile açıklayamadığımız bu hayat da, bırakalım da hak ettiğimiz hayallerimizi sevdiklerimiz bize versin.Yoksa ya sevdiklerimiz hayallerini hak etmeyebilir ya da hayallerimiz sevdiklerimizi...
Yarın güneş doğacak eğer bir yarın varsa...