Hayat

Kimimiz daha doğmadan tattı, kimimiz çocukken, kimimiz gençliğinin en verimli çağında, kimimiz de yaşlanınca tadacağız ölüm suyundan.
Sıfır yaşından beklide en fazla yüz, yüz otuz yaşına kadar yaşayacağız bu yalan dünyada. Eskiler belki üç yüz, dört yüz yıl yaşadılar fakat o devirler geçti şimdi onlar yıllardır toprak altında. Bizim zamanımızın standartları yetmiş, seksen yaşı gösteriyor. Tabi ani ölümleri(kalp krizi, beyin kanaması ve kaza gibi.) saymazsak. Yine de Allah herkese uzun ömürler versin.
Evde, sokakta gördüğümüz yaşlı bir büyüğümüze sorarsak ?ömrünüz nasıl geçti? Diye. Eminim ki onlarda' sanki daha dün gibi' diyeceklerdir. Çocukluk, gençlik ve şimdiki halleri gelecektir gözlerinin önüne. Belki de derin bir' Ahhh' çekeceklerdir. Bize de sorulsa bu hayat sorusu bizim de cevabımız belki bundan farklı olmayacaktır. Bizler de nasıl geçti anlayamadık, bu ömür ne de kısaymış diyeceğiz. Ölümü hiç beklemedik, nasıl yaşarsak öyle öleceğimizi unuttuk. Ölümden sonra bizleri nelerin beklediğini bilmeden yaşadık.
Ben doğduğumda ve eminim ki sizler de doğduğunuzda çok kişi sevinmiştir.
Rahmetli dedem koymuş benim adımı ben doğunca. Sizlerin adını da büyükler koymuştur. Büyüyünce adı verilene benzesin diye. Bana sormadılar, size de sormadılar. Biz de sormadık çocuklarımıza ?ismin ne olsun' diye. Böyle gelmiş, böyle gidiyor.
Yol gösterdik, yol gösterildiği gibi bize...
Çok müdahale ettik çocuklarımızın geleceğine...
Belki de kendimizi haklı gördük, duyduğumuz endişelerden, zamanın kötülüğünden... Evlatlarımızın iyiliği için. Oysa hangi anne ve baba evladının iyiliğini istemez ki? Her anne ve baba evladının gelecekte' büyük adam olması, zengin olması, insanlığa faydalı olması, iyi bir hayatının olması' gibi birçok temennilerde bulunur, dua eder...
Hatalarımızla, kusurlarımızla, iyilik ve kötülüklerimizle geldik, işte gidiyoruz bu yalan dünyadan. Yani' bugün var belki yarın yok'uz.
Bu yalan ve geçici dünyadan giderken arkamızda ne bıraktık? Hayırlı bir evlat mı?
İnsanlığa faydalı bir eser mi? Bırakabildik mi ölmeden önce ölmez bir eser?
Bu yalan dünyada yaşaya bildik mi şanımızla, şerefimizle, başımızı yere eğmeden?
Yapabildik mi yaratana kulluk? Faydalı olabildik mi kendimize, ailemize, devletimize, milletimize, çevremize ve hatta dünyamıza?
İşte bir göz yumup, açmış gibi geçti, ömrümüz... Gidiyor son hızla, O mecburi hedefe.
Doğuşta kulağımıza okunan ezan belki kılınacak cenaze namazımız için, belki de hayatın bir ezanla namaz arası kadar kısa olduğunu bildirmek içindi...
Arkamızdakilere bir el sallamaya bile vaktimiz olmaya bilir. İyilik yapmaya fırsat da bulamaya biliriz. Belki yaptığımız günahlara son tövbemize de vaktimiz kalmaz...
Ya Rabbi ben pişmanım diyemeden gidersek ne olur bizim halimiz, bizi kim kurtaracak?

Dilimiz dönmez, gözümüz görmez,
Elimiz tutmaz, ayağımız yürümez.
Ne yapacağız gidince?
O karanlık, yalnız yerde?

Kalmaz yüzümüzde güzellikler...
Fayda vermez dünyadaki zenginlikler...

Tutmadıysak dünyada bir el
Tutmaz bizim de elimizden
O zor günde kimseler...

04 Mayıs 2012 3-4 dakika 18 denemesi var.
Yorumlar