Hayat Tuhaf
Güzel bir yaz gecesi... Elimde çayım, hüznü yudumluyorum ağır ağır. Gecenin içinden aşk acısının, ayrılığın, gözyaşının kokusunu alıyorum. Titreyerek esen rüzgâr sıcak sanki elimdeki çaysa soğuk, buz gibi... Ne garip ki çayın soğukluğu boğazımı, rüzgârın sıcağı kollarımı yakıyor. Uzaklardan insanların sesleri, köpek havlamaları, gecenin içinde ne kadar ses varsa işte, duyuyorum.
Bu tür günlük kargaşadan ibaret sesleri önemsemekten aciz kulaklarım, gecenin bu garip, ahenkli sessiz seslerini dinlemek için açılıyor. Bir kadının kahkahasını duyuyorum. Kim bilir sesini bu kadar gür kılan, nasıl bir an yaşadı. Ve başka bir kadının bağıran sesi... Şaşırmıyorum, lakin ses oldukça tanıdık. Es geçiyorum, başka bir ses arıyorum.
Uzaklardan bir çocuk sesi geliyor. Küçük bir kızın sesi... Bir sima beliriyor gözlerimde. Hayalimde ki bu küçük kız mavi gözlü, sarışın, bir o kadar masum...
Neydi sahi beni bu kadar dikkatli kılan? Bu işin içinde bir aşk mı var? Yok canım, daha neler! Belki, biraz mutsuzum, biraz kırgın, hafif hüzünlü... Deli kanımın etkisi olsa gerek. Ama biliyorum, hissediyorum, Bu tuhaf hayat, biraz kargaşalı, biraz çileli, biraz soğukta olsa yaşanmalı.
Bu gecenin bana gösterdiklerine bakın, dedim ya, suç bende değil, hayat tuhaf.