Hayata Gelme Nedenimiz Nedir

Gençliğimin ilk yıllarında- filozoflara özendiğimden olacak ? evrendeki varlıkların oluş nedenleri hakkında kendimce sebepler bulurdum. Bu fikirlerimi şu anda onaylamıyor olsam bile
hâlâ da geçerli olabilecek yönleri olduğunu düşünmüyor da değilim.

Evrendeki cansızların ve maddelerin varlık nedenlerini görevlendirilme olarak algılayan bu görüşe göre maddelerin mikro ve makro zaman dilimlerinde değişme özelliğini görevlendirilmeye bağlayan bir düşün sistemim vardı. Taş varsa bir görevi vardır. Mantığı ile baktığımızda taşın görevini taşın olma nedenine, taşın maddesel özelliğine bağlamak gerekecekti. Taşın mevcut durumunu önceki değişimlerinden biriken şu anki hali olarak düşünürdüm. Öncesi hallerinden bu hale dönüşen taş, sonrasında göstereceği değişimlerle sonraki halinde alacaktır.

Canlıları, cansızların mikro zaman dilimlerindeki eylemi olarak düşünürdüm. Her canlıyı kendi doğal ortamındaki maddelerin özünü sentezleyerek mikro bir zaman için canlanma eylemini başarmış ya da canlanması bahşedilmiş özlerin bileşkesi olarak düşünürdüm. Bu daimi dönüşüme göre de maddeler önce sadece kendi öznel özellikleriyle oluşur, sonra da diğer maddelerle iletişim kurarak bileşkeler yaratır. Bileşkeler oluşturarak birleşik yetenekler kazanır, katı halden sıvıya, sıvıdan katıya veya gaz haline dönüşebilir. Evrendeki oluşumları bu mantıkla izleyince birlik, bütünlük ve değişim özelliğinin evrenin ve maddelerin ana amacı olduğu sonucuna ulaşırdım.

Bu yazının amacı bu olmadığı için bu konuya belki ilerde tekrar dönerim. Ama bu yazıda bu düşüncelerden hareket noktası alan başka bir şeyden söz edeceğim.

'Dünyaya niçin geldik? Biz aslında neyiz?'Sorusuna cevap vermeye çalışan din, bilim ve felsefe her biri kendi açılarından başka bir cevap peşindedir. Dinler: Genellikle insanın dünyaya bir imtihan için gönderildiğini dünyevi imtihanda başarılı olanların cenneti, başarısız olanların cehennemi hak edeceğini, hayvanların ve zekâ özürlü olanların Arasat'ta kalacağını ifade eder. Dört esas din de aşağı yukarı olarak bu temeller üzerine kurulmuştur. O halde her insanın bu âlemde bir vazifesi vardır.

Felsefe, evrenin ve evrendekilerin var oluş nedenlerini birbirinden farklı veya benzer bakış açılarından irdeler. Esas uğraş alanını,' evrenin ve evrendekilerin görevi veya varlık nedeni nedir? ' Sorusuna cevap aramak teşkil eder. Kimi felsefeler 'İnsan mı tanrıyı yaratır, Tanrı mı evreni yaratmıştır?' sorusuna cevap vermekten kaçınmıştır. Aslında dinin verdiği cevaba felsefenin mantıklı bir cevabı yoktur.

Bilim, varlığın oluş nedeninin, varlığın gizemlerini veya öz niteliklerini keşfetmekle bulunabileceğine inanarak, varlıkları ayrı ayrı sahalarda irdelemek, bulmak, keşfetmek ve analiz etmek, ilişkileri çözmek ve uygulamak, çabasına girdi. Bilim, nihai soruya cevap ararken varlıkların iletişimlerini, gizemlerini, bileşkelerindeki sırları öğrendikçe doğaya yaramasa da insan yaşamında aşama göstermesine olanak sağlayan pek çok veri elde etmeyi başardı. Son asırlar boyunca doğadan çözümlenen bilgilerin insan yaşamında ne büyük değişimler yarattığına şahit oluyoruz.

Bilim, olmayan bir şeyi icatla uğraşmamakta, doğadaki gizemleri irdeleyerek gizemler arasındaki iletişimleri çözümlemektedir. Bilimdeki icat, doğadaki mevcut bir işleyişin gerekçesinin anlaşılması bu bilgiden alınan ilham ve yeteneğin pratiğe dökülmesidir.

Bilim, gizemleri çözdükçe insan yaşamına akıl almaz kolaylıklar ve kalite getirirken hiç akıl edemediğimiz gibi maddelerin değişimini ve birleşimini yapay ve pratik olarak hızlandırıyor.
Milyonlarca yılda pek çok organik artıkların bileşkesiyle oluşan petrolü yeraltından çıkarıp,
sonra yakıt, sonra da gaz ve atıklara ayrılmasını sağladığımız gibi; diğer maddelerin de bu gibi değişimlerine imkân veya vesileler yaratıyoruz. Netice olarak bilimin yaptığı şey bileşkelerin sayısını, niteliğini arttırıp değişimlerini hızlandırmak olmaktadır.

Bilim, canlıları canlanmış bir madde kabul ediyor. Bizlerle en ilgili olan tıp biliminin tüm işlevleri bu anlayış üzerine kuruludur. İnsana canlı bir madde, canlı bir makine olarak bakan bu yaklaşım, pek çok hastalığımızın tedavisine şifa bulmakta, işleyişi bozulan organlara müdahale edebilmektedir.

Bilim canlı DNA' sından canlı kopyalamayı, sözgelimi fareye hormon ilave ederek, başka bir organ ürettirmeyi başarmaktadır. Bilim, insan veya canlı tohumlarından cinsiyet tespitini ve tercihine uygun dünyaya gelişine müdahale edebilmektedir. Belki de bu gelişmeler sonucunda
İleriki zamanlarda istenilen standartlara uymayan türlerin dünyaya gelişine müdahale etmeye yol açacaktır.

Deforme olmuş organların yenilenmesini yapa yapa yaşam sürecini ikiye katlamak olanakları önümüzdeki asır için artık bir hayal değildir.

Tüm bu gelişmelerin ' İnsanın hayatta ne işi var?' sorusuna yanıt vermekten çok uzakta olduğunu ortaya koymakta değil midir?

İnsanın hayatta işi nedir? Neden evrendeki zamana göre küçük bir zaman dilimi için bu dünyaya gelip gitmektedir. Bireyler olarak konup göçmekte olduğumuz bu dünyada bir takım maddelerin bileşkesi olarak kısa bir an için canlanıp, tekrar yok oluyoruz?

Bu seyahatin amacına ve görevine dinlerin kendince bir cevabı vardır. Ama bilim ve felsefe bu cevaptan henüz çok uzaktadır.

25 Nisan 2009 4-5 dakika 13 denemesi var.
Yorumlar (1)
  • 15 yıl önce

    Bir kalem kendiliginden olmadigi gibi insan da kendiliginden olmamaktadir. Insanlar bilim ve teknoloji dalinda ilerlerlerken o akli zekayi veren kimdir onlara? ornegin onlar kendi eserlerini ortaya koyarlarken kendileri iddia etmektedirler ki bu benim icadimdir ya da eserimdir diye, ya bizler kimlerin eseriyiz? kendiligimizden olmadik degil mi? yazinizdada belirtildigi gibi bilim ve felsefe bazi sorulara cevapsiz kalmakta. insanin dusunmesine sebep olan bir yazi. Dusunmemiz de gerekir diye dusunuyorum.