Haz Kadar Eleştiride Suçlu

Bambaşka yazılar okurken, bambaşka yazılar yazdıran duygularımız...En güzeli ne biliyor musunuz? Bütün imla kurallarına rüşvet vererek, hepsini buyruğumuza almak. İşte o zaman, haz da bizim hayasızlık da...Var mı ötesine geçebilen ?



Gün kendini katlederken ,güneşin dünyanın sırtını sıvazlaya sıvazlaya geriye çekilmesine ,zamanda bize yaşattıklarını , tebeşir izleri gibi hafızamıza bırakarak, kendisiyle birlikte bizi de alıp götürmesine nedense şaşmayız... Yenilgiyi kabul etmeyen zaman, bizden alıp götüremedikleri karşısında insan, kendisini evrenin efendisi sanır, ve kendi doğrularıyla bir ömür boyu savaşır.. Haz sanırım bir efendi-köle ilişkisinde, böylece yerini alır.

İçimizdeki çatlakların bir yaraya dönüşmesine aldırmadan, derinleşen çukurlar haline gelmesine karşı, göz ucuyla hatalarımızın üzerini örterek, tek taraflı bir savaşı kazanan zavallı insanlara dönüşüveririz. Her anı görsek de, her vuran dalgayı fark etsek de içimizde bir yer, sadece bizim, kendi düşüncemiz adına değil; sanki tüm insanlık adına bu insafsız eleştirilerden kurtulmak, kendine bir çıkış yolu bulabilmek için huzursuz bir biçimde kıvranır kıvranır dururuz. Durmak bize yakışmaz elbet!

Şimdi asıl mesele, veciz sözleri döve döve adam etmekte... Yoksa veciz de alır başını giderse ,geride kalan kelimelerin peçeleri düşer ki , ''alimallah'' namahrem duygusuna boğularak, geride kalanlara ayıp eder. Bir kimlik değişimine girmeden, bir kimliği temsil ederken, attığımız her adımda arkamızdan gelen sözlerin, öyle ki çukurlara batıp-çıkması, dönemeçlerde kaza yapması, bir iki silah sesiyle birlikte aldığımız yaralara bile bir gazilik ,bir şehitlik hikmeti ararız. Bunlara rağmen elimizde kalanlarla övünmeye devam ederiz. Ne kaldı elimizde ? Sadece boş sözlerin efendisi kendimiz ! Hâlbuki asıl şey bize haz duygusunu veren şey değil mi?

Yolda yürürken çok güzel sıfatlarla tanıştım. Beni zamanın ötelerine götürmesi için rüşvet verdiğim zarflara anlaştım. Sesimi en uzaklara taşıması için Ünlemlere göz kırptım. Çok iyi soru sorduğumu kanıtlaması için soru işaretine bir çelme taktım. Daha bitmedi tabi . Herkesin bitti dediği cümlelerimin sonuna koyduğum üç nokta, onları da aç-susuz bırakarak kendime muhtaç ettim. Yola çıkmadan tehditle , rüşvetle edindiğim şöhret , öyle ki, bütün bu çabalarımın sonucunda yazacaklarımın bana uzun bir haz duygusu yaşatmasından başka ne amacı olabilirdi ki?

İşte haz, işte ben ve yazdıklarımın hayatıma kattıkları ya da katamadıkları. Haz duygum, bütün eleştirileri daha bana gelmeden, onları savaş meydanında yok ediyordu. Hepsi şimdi birer ölü...Bense bu bomboş meydanda ölülerin arasında ganimet toplayan zavallı bir insanı oynamaya devam ediyordum. Çünkü Sadece bir yazının sırrını değil; ardındaki ölümsüzlüğünü de görmek istiyordum.

Haz duygumuzun harmanladığı bağlar, haz duygumuzun hezimete uğrattığı meydanlar, haz duygumuzun kişiliğimize karışan kan ve onu zehirlediğine inandığımız eleştiriye karşı, bir bilinmeyeni bilmezken ,üç bilinmeyenli duyguların efendisi gibi görünmek, çok şeyin kaybı, şeyin intiharı, her şeyin hükümdarlığına birer aldanış değil mi?

14 Temmuz 2016 3-4 dakika 51 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar