Hazan
Güz mevsimini bilirsiniz.Tabiatın ölümle evlendiği, rengindeki hüznü insanına çalan bir mevsim. Koca bir yazın ardından kapanışı yapan, ruhları acıtan bir mevsim hazan. Hüznü sarısıyla kızılıyla yoğurup çoğaltan mevsim hazan...
Yaz bitmiş,sahildeki insan kalabalıkları evlerine çekilmiş, kumsal tenhalaşmıştır artık. Çay bahçelerinde yazdan kalma cıstak cıstak müzikleri fon niyetine çalmakta;okey takımları kış uykusuna çoktan yatmaktadır bile.
Denizin köpüren sevdasını seyre gelen genç aşıklar yer almaktadır hazanda sahil boyunda. Deniz meltemiyle iyice bir sığınmaktadırlar birbirlerinin kucaklarına. Daha da bir hırçın esmektedir hazanın ayazında sevdiğinizin kafir saçları. Simanızı buseler değil hazanın ayazı yalamaktadır artık.
Sahipliğini yaptığı hazanın görüntüsünden memnun kalmamış olsa gerek ki naralarını savurur rüzgar ara sıra. Varlığını hissettirmek istercesine. Oysa bilmez ki TÜM ZAMANLARDA vardır ve var olacaktır. Kıyı şeridindeki direkte bulunan bayraktan tut da çalı çırpı dallarına kadar tüm doğa nasibini almaktadır rüzgarın öpücüğünden.
Şehir parkındaki kestane ağaçları,mazılar ve diğer pek çok ağaç ve ağaççıklar ağır ağır yazına veda edip soyunmaya başlamıştır cesurca tabiat anaya. Vatandan kopuşlar hızlanmaya başlamış, hazan kendini daha da hissettirir hale gelmiştir artık. Tüm yapraklar sinsi sinsi bir terk edişe koyulmuştur. Ve rüzgar zaferiyle biraz daha şımarıp, nidalarını arttırmış kah lodos kah poyraz olmuştur hazanında. Onun umurunda mı ki denizdeki fakir balıkçı, toprağındaki gariban yaşlı. Rüzgar hanım tüm zarafetiyle salına salına yol almaktadır mevsiminde.Ve seslenmektedir:
-İşte ben buyum,rüzgarın ve nihai hazanın...
Doğanın doğal rengini verebilir mi ki yapay renkler? Ne güneş sarısıdır sarın, ne deniz mavisi mavin, ne de yeşilin..
Hazanın tüm kopuşlarından nasibini alan olur mu ? Aşklar daha bir hüzün kokmaz mı hazanda? Ayrılıklar iştaha gelip, kahve fincanlarında baş köşeyi almaz mı? Nedendir hazan ve nedendir hüzün?
Ademoğlu neden göremez güzündeki bereketi? Toprağına bıraktığı her yaprağın gübreye dönüştüğünü bilmez mi tabiat ananın. Daha bir verimli kılındığını toprağının. Daha bir büyüdüğünü sevgisinin.
Peki siz dostlar, sizin hazanınız nasıldır? Bir ölüm havasında mı,yenilik mi,arınma mı, tazelenme mi?Nedir sizdeki hazan?
Yüreğinize hüzün mü yağdırır? Daha mı ağır kokar sözcükleriniz yoksa? Eylül denilince iki çifte gözyaşı mı akar çene altlarınıza?
Eskiden içimde ölmüşlüğün mevsimiydi hazan. Sözcüklerimin hüzünlere gark olduğu tek mevsim hazan... Oysa, oysa yıllardır gözümden kaçırdığım bir nokta olmuş hep. Birbirini takip eden bir zincirin halkası değil mi mevsim hazan. Her yeni aydan sonra ay ışığını çoğaltmaz mı ağır ağır? Ne farkı var hazanın aydan. Her gecenin sonu aydınlık, her aydınlıkta bir karanlık yok mu? Elbette var. Eğer yeni doğan güne umutla bakabiliyorsanız hüzünlendirir mi hazan sizi?
Sizi bilmem ama benim hazanım bambaşkaydı bu mevsimde.Asıl mutluluğun,yeniden doğuşun hazanımda var olduğu andı hazanım. Yaprağını döken ağaçlar nasıl ki hafiflerse, boşaltırsa yükünü, gözyaşlarım yıkadı içimdekileri. Sıyrıldım acımdan hazanımda. Ve şimdi yine acıyor canım ancak kolay mı yeniden doğuş?
Mevsim bahar şimdi. Hazana inat yeşilin çoğaldığı bir tat. Oysa dışarıda bahar içimizde bir tutam hazan olmalı. Zaten dikkat kesilirseniz her mevsimde gizli olan hazanı yakalamanız an meselesidir. Yeter ki siz hazanınıza koşun. Eminim o tüm sıcaklığıyla kollarını açmış, sunacağı sevgi için sizi bekliyor. Ne duruyorsunuz hala. Koşuuunnn...
galiba biz mevsimlerden hazan ı,duygulardan hüznü daha çok seviyoruz.Ondandır yaya kalışımız sanki.ne dersiniz!!!
Kutluyorum saygılarımla sus oldum öylece kaldım 👍