hesaplaşma oturum-1-
Hani her birimizde olur ya, gereksiz iç sızıları, heyecan, çarpıntı, kaygı vs vs. Çoğumuz moral bozukluğu der, geçeriz geçmesine de, gerçek sebepleri bildiğimiz halde bilmezden gelir, aynaya bakmaya korkarız öylesi zamanlarda. Kendimizle yüzleşmekten korkarız.
Bugün, kaygılarımla yüzleşebildiğimde heyecan duymadığımı farkettim. Bütün cesaretim üzerimdeydi aynadaki ben! e parmağımı uzatıp " suçlu ayağa kalk" diyebildim. Gözlerimde utanmak vardı ve yüzümdeki kırmızılıkları gördüğümde " hala utanabiliyor olmanın marifeti var bende" diyebildim kocaman bir aferinle birlikte. Pişmanlık yoktu. (bu cesur yanımı en çok seviyorum sanırım)
Sıra itiraflardaydı. Bu kadar cesursam şu an " haydi susma dedim kendime"
Ağzımı açabildiğimde ayna kararıyordu. Işıksızdı aksim sırlı camda. Alabildiğine soluk bir çerçevenin içine sığmıştı minnacık anne bedenim. Bu ben miyim? diye hayretle baktım bir kez daha bana.
Gülümsememi çalmışlardı dudaklarımdan. Elalarım yoktu, dökülmüştü kirpiklerim, kahkahalarım yerlere saçılmıştı. Saçlarım, dedim saçlarım nerde?
Duvara asılı çerçevenin içindeki benden eser kalmadı büyük bir çatırdamayla birlikte. Her yer cam, her yer yürek kırığı doldu bir anda.
Peki ben nasıl konuşacaktım bu durumda?
Bir gümbürtüyle kapandı oturum. Suskun, şaşkın, bezgin uzandım uykularıma.
Kullanılmışlığını hissettiğim ruhum ve bedenimle hesaplaşabilmek diğer celseye kalmış olmalıydı...
Sezer Kılıç Nişancı
17 Şubat 2010
Hala İzmir