Hikaye ve Hikayeci
Her şeyin bir hikâyesi olduğu gibi herkesin de bir 'hikaye'si var!
Hikâye, hikâyecide hayat bulur! Bazen de hikâyeci de hikâyede! Ya bizlere ne olur o esnada bilinmez ama gelin bu hikâye ve hikâyeciye uzaktan bakalım, bakalım neler oluyor?
Günümüz insanı da eskiden olduğu gibi hala bu geçmişe dair olanı merak ediyor, ilgileniyor.Yeri geldiğinde kendine tutulan bir ayna varsayımı ile kendini hikayecinin değil, hikayeye konu olanın yerine koyuyor.
Hikâye kahramanı veya kahramanları başarılı ise; kahraman kendisi, kahramanın figüranları ise ailesi ve yakın çevresi oluyor bir anda. Ya başarısız ise hikâyenin kahraman veya kahramanları? İşte o zaman durum bir anda değişiyor. Hemen oracıkta alelade buluşturulan 'dış mihrak'lara ya da tanımını bile yapamadığı 'kader'ine atıyor. Çoktan seçmeli cevaplar bir bir elenip tekten cevap şıkkı bulunup, bir çırpıda söyleniyor:'yapacak bir şey yok!Kader.
Hikayede anlatılanların ne kadar gerçek olup olmadığı,olağan veya olağan dışılık,bire bin katılan veya katılaşmışlığı sulandırılan yapay tatlandırıcılarla bezenilen,absürt,sıradan veya sıra dışılık,tüm bu ve buna benzer dizilimler ve kurgular ilk etapta sorgulanılmaz!..Sadece soyut bir empati ve dinlenilen ortam durumlarına göre değişkenlik gösterilebilen empati kurma ve kurgulama halleri hikayenin konusunu da değiştirebildiği gibi o esnada içeriye ve konuya bir şekilde dahil olan 'yabancının hikayenin seyrini değiştirdiği gibi baştaki niyet bazen hiç de umulmadık akıbetlere değin yol alabilir!..Ya da ani elektrik kesintisinde yaşanılan o geçici 'şok'lara da sürükleyebilir dinleyeni ve anlatanı da!..Kesinti kararsızlık getirse de bulunulan dolambaçlı yollar her daim imdada yetişen bir 'acil servis'in el birliği ile başka mecralara da başka başka hallerde yol aldırtabilir!..
Bu gibi durumlarda hikâye adeta hikâyecinin kontrolünde hikâyeden hikâye çıkartmaya değin gidebilir! Hikâyeci başarılı ve pratik zekâ ise konu bütünlüğü bozulsa da çok heyecanlı bir filmin arasında yapılan zaptan sonra daha heyecanlı bir filme yumuşak geçiş yapılıp bir daha öncekine geri dönülmemesi gibi bir durumu da yaratabilir! Ki dinleyen/ler bunu fark etse bile 'aman bu daha güzelmiş' deyip anlatıcıyı suçlayamazlar bile!
Ortaokul yıllarında o meşhur 'Bakmak ve görmek' kıstası vardı. Anımsıyorum. Anımsarsınız...
John Berger'in 'way of seeing'yani 'görme biçimleri veya görme yolları' diye Türkçeye çevirebileceğimiz daha sonraları ise Ziya Gökalp'te farklı biçimde bize uyarlanış biçimi ile 'Bakmak ve görmek arasındaki fark olarak hayat bulan o meşhur kıstas veya paradoks hikâye ve hikâyeci için de geçerliliğini koruyan ve koruyacağa benzeyen bir durumdur...
Bu konuya vakıf en güzel kurgu, anlatıcı yönünden Sunay Akın,dinleyici olarak da Hıncal Uluç'tan sonra bizler geliriz..Ayakkabılarını aya bırakan astronot hikayesi buna en güzel örnektir!..Siz aya çıkan astronot olduğunuz bir anda misafirliğe gidilen bir Türk aile reisi halini alabilirsiniz öykünün sonunda!..
Hikâye anlatmak hikâyeyi anlatmak değildir. Hikâyeden anlatmak da değildir. Hikâyeden hikâyeye tat katmak yeri ve konumuna göre tribün desteği kaygısından uzak olmadan hikâyeden hikâye/ler çıkartmaktır...
Sonuç olarak; her şeyin ve herkesin bir hikâyesi vardır. Ama hikâyecisi olursa hikâyeniz 'hikâye olur! Ha.. yoksa bir hikâyeciniz, yine sonuç değişmez! Hikâyeniz.. 'hikâye' olur...
Acı veya tatlı herkesin bir hikayesi vardır. Hikayelerinde cesaret ile kendini anlatan en önemli yazarlardan birisi Aziz Nesin'dir. Hatta onun televizyon filmide olmuş çok beğendiğim bir açık arttırmadan avize alma öyküsü vardır. Hikayenin sonunda o saflığı nasıl yaptığını ve kahramanın kendisi olduğunu da cesurca açıklar. Bakmak ve görmek her insana göre değişir, yağan yağmur basit bir insan için sudur belki, bir şair ve yazar için bulutların gözyaşlarıdır. Güzel bir denemeydi kutlarım Dursun bey içtenlikle...👍
Ahmet Bey,duyarlılığınız ve anlamlı yorumunuz için sağ olun,var olun..Selamlarımla..:-)
Seçici Kurul'a çok teşekkür ediyorum.Sağ olsunlar,var olsunlar..:-)