Hissiz
Hislerim; ellerime umutsuzca hapsetmeye çalıştığım bir avuç kumdan farksızdı. Fakat bir süre sonra zamana yenik düşen parmaklarımın arasından akıp gittiler. Ve ben bu zerreleri çaresizce tutmaya uğraştım. Yine de zamanla avucumdakiler o kadar azaldı ki geriye bir tutam kum kaldı.
Geçmişteki ben tüm hisleri dibine kadar yaşayabilen duygusal bir kızdı. Beni hayatı yaşıyor gibi hissettiren şey zaten onlardı. Belki de ondan geriye şimdi ki bana pek bir şey kalmamıştı artık. Eski ben o kadar acı çekmişti ki çektiği acılara daha fazla tahammül edemeyip duygusal bir intihara kalkışmıştı. Görünen o ki başarılı olmuştu da.
Haliyle kendimi anlatabilme becerisinden de yoksun kalmıştım. Değer verdiğim herhangi bir insan ne kadar kırıcı davranırsa davransın şaşırmayı başaramıyor hayata kaldığım tek düzelikten devam ediyordum. Ne canım yanıyordu ne de can yakmaya takatim vardı. İşin doğrusu hissizliği anlatmaya çabalamak beni çok yoruyordu.
Elbette insani hislerim vardı. Elbette hala üzülüyordum. Lakin canhıraş bir keder veyahut hiç bahsini açmadığım coşku ve neşe hislerim yoktu. Sanki hayatım bir şeyi bekler gibi geçiyordu. Sıkıcı bir kült filmin içine sıkışmış gibi hissediyordum. Sokağa çıkmaktan insan içine karışmaktan imtina ediyor, hatta bundan çok ürküyordum da. Benim için düşünmek ve kafamın içinde kaybolmak bir arkadaşımın devamlı önerdiği yürüyüşle mümkün olmuyordu. Benim için düşünmek; diğer apartmanlarla çok yakın konumdaki, iki sandalyenin zor sığdığı, mermerinin üstünde ise sigara izmaritleriyle dolu kupamın bulunduğu balkona geçerek; bir fincan kahve alıp müzik dinleyerek, bir karış gökyüzüne başımı kaldırıp kuşların süzülüşünü dalgın dalgın izleyerek gerçekleştirebildiğim bir eylemdi.
Sükunet bana düşünebilmeyi, hüzünleri zihnimin tuvaline yansıtabilme şansı yaratıyordu. Mutlaka eski renklerime yeniden sahip olabileceğime inanıyor ve bir çıkış yolu aramaktan vazgeçmiyordum. Dışarıdan bakanlar sessiz sakin bir kadının bir kahve yudumladığını görüyor oysa içten içe çığlıklar atarak çırpınarak zihnimin kapalı kapılarını zorluyordum. Her bir kapının açılması ihtimali vardı ve o kapılardan birinde aradığım renkler hapsolmuştu. Bunu hissediyordum. Bazen çok sıcak oluyordu bu ihtimal bazen ise soğuk. Ne kadar yaklaştığıma inanırsam o kadar kaçırıyordum elimden.
''Her bir kapının açılması ihtimali vardı ve o kapılardan birinde aradığım renkler hapsolmuştu. '' Oysa hep bir arayış içinde insanoğlu. Nedensiz seçimlerimiz, avuçlarımızdan kaçan kum tanelerine kafayı taktırtıyor.
Kapılar ne kadar farklı olursa olsun, denemekten vazgeçmemeli insan. Deneme yanılma yöntemiyle ne icatlar bulundu bu dünyada.. Önemli olan yıpratmamak kendini.
Deneme okumayı seviyorum, okudukça içine çeken denemeleri kahve içerken hayal dünyasına alan bir adam olarak naçizane tavsiyem; korkma şair! kapılar kapansa da umut hep var... Güzel bir yazıydı Yasemin hanım, karaladıkça okumaya devam.
Saygımla...