Hoşgörünüze Sığındım
Hoşgörü ve sevginin gitgide yok olduğu şu sıralarda, bilerek veya bilmeyerek bir değil birkaç kalp birden kırıyoruz ve kırmaya da devam ediyoruz. Çoğu zaman da kendimizi haklı çıkarıyoruz. Nedense, kalbimize en zor öğrettiğimiz ya da hiç öğretemediğimiz iki kavramdır, hoşgörü ve sevgi. Oysa... Hoşgörü, insanların taşıyacağı en büyük, en önemli değerlerin başında gelir ve karşımızdakine ne kadar saygılı olduğumuzu gösterir. Çevremizdeki ilişkilerimizi onun kadar olumlu etkileyen başka ne olabilir ki... Bu nedenle hoşgörüsüzlüğün yaratabileceği sonuçlar, hiç de hoş olmayan sonuçlardır.
Hoşgörüsüz insan, karşısındakinin de kendisi gibi düşünmesini ister. Buna hakkı olup olmadığının hesabını yapmaz da üstelik. Belki, karşımızdaki kişinin düşünce ve davranışlarını benimsememiz şart değildir ama hoşgörülü olmamız şarttır. İşin en acı yanı, hoşgörüye tahammülü olmayanların her fırsatta demokrasiden bahsettikleri halde demokrasiyi öne çıkaran en önemli unsuru görmezlikten gelmeleridir. Bilinmelidir ki, hoşgörü, sevgisizliğe karşı en etkin silah, demokrasinin ana prensibidir ve bunların bulunmadığı alanlarda bencillik, güvensizlik ulu orta gezecektir...
Kendisi ile barışık olmayan bir insandan hoşgörü beklemek, gecenin karanlığında güneşi aramak kadar imkânsızdır. Hoşgörüsüz kişinin kendini tanımadığı, en önemlisi de kendini sevmediğinin bilincinde olmadığı sonucuna varılır ve ondan sağlıklı kararlar vermesi de beklenemez. Karşısındaki kişiye olan kızgınlığı ya da kini, karar vermesini büyük ölçüde etkiler, bu her ne kadar cahilce bir davranış olsa da... Bu bağlamda (Enam suresi 152) de şöyle der.
''Söylediğiniz zaman yakınınız dâhi olsa adil olun. Allah'ın ahdine vefa gösterin. İşte bunlarla size tavsiye(emr)etti. Umulur ki öğüt alıp_düşünürsünüz.''
Günümüz toplumunda bu öğüde uyan pek az insan vardır. Sevdiği kişiye farklı davranarak bazı gerçekleri görmezlikten gelenlerin sayısı bizi üzecek kadar çoktur.
Hz. Muhammed'in hayatı, hoşgörü ve adalet konusunda bütün dünyaya örnektir. Diğer taraftan, hoşgörüyü yüreğine nakış nakış işleyen Mevlânâ'nın da duygu dolu sözleri, yaşadığı köklü bir inancın meyvesidir.
''Beri gel beri! Daha da beri! Niceye şu vuruculuk? Mademki, sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik-benlik.''
Hoşgörü konusunda en güzel örneklerden birini de Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk vermiştir. Gelibolu Yarımadası'nda, yaşamlarını kaybeden Anzaklar'ın anne ve babalarına çok anlamlı bir hitabesi vardır.
''Ey Analar, Babalar çocuklarınız için üzülmeyin. Onlar bizim topraklarımızda genç yaşta hayatını kaybetmişlerdir, onlar artık bizim de çocuklarımızdır. Müsterih olunuz.'' Bu sözler hoşgörünün abidesi değil midir?
Kısacası, hoşgörü; anlayışla omuz omuza, güvenle diz dizedir. Sevgisizliğin çaresi olacak tek anlayış tarzıdır.''İnsanım'' diyenin özüdür. Hoşgörülü olduğumuz oranda sever ve seviliriz. Çevresinde, sürekli eksik arayıp, eleştiren kimseler yalnızlığa mahkûmdurlar. Hoşgörüsüz bir yürek, namluda sürülü kurşuna benzer. Gözler ve sözlerin tetiğe dokunması, an meselesidir. Oysa hoşgörü, gönül baharına bir cemre gibi düşen, ruhun tellerini titreten yağmur misalidir. İnsanlığımızın estetik anıtıdır.
Gelin, birlik beraberlik içinde, kardeşlik tezgâhında dokunan sevgiye, bir ilmek de biz atalım ve hoşgörüyü yeniden keşfedelim.
Bu gün sadece bizim toplumumuzun değil tüm dünya halklarının ve insanlarının en çok ihtiyacı olan olgu hoşgörüdür. Farklılıkları kabullenip karşımızda ki insanları rencide etmeden beraber yaşama cesaretini göstermeliyiz diye düşünüyorum. Burada ortak paydamız insan ve sevgidir. Kutlarım içtenlikle Yurdagül hanım...👍