Huu Komşu
Yazıma başlamadan önce Dünya Komşuluk Gününüzü kutlamak istiyorum. “O da nereden çıktı?” dediğinizi duyar gibiyim. Şaka etmiyorum. Böyle bir gün varmış. Benim de takvim yaprağını okuyunca haberim oldu. “Komşuluk çoktan öldü, nesini kutlayacağımız?” mı diyorsunuz... Böyle diyeceğinize komşunuzun halini hatırını sorun en azından. Tencerelerinde et mi yoksa dert mi kaynıyor, öğrenin ve komşularınızla iyi geçinin.
Şimdi apartman komşuluğu var; kimsenin kimseden haber yok. Komşu gezmeleri çoktan kalktı. Yolda görünce bile tanımıyor kimse birbirini. Tanısa bile tanımazlıktan geliyor.
Oysa eskiden öyle miydi ya? Herkes birbirinin yardımına koşar, derdine çare bulmaya çalışırdı. Komşu hakkı diye bir şey vardı. “Komşuda pişer, bize de düşer” derdi akrabadan ileri, arkadaştan yakın komşular ve pişirdikleri kurabiyelerden, böreklerden “kokmuştur” diye getiriverirlerdi. Kimse kimseyi küçümsemez, komşu komşunun külüne muhtaçtır, diye düşünür; Evde ekmek, şeker, kahve, çay gibi gıdalar kalmamışsa komşusundan ödünç isterdi.
Kül dedim de aklıma geldi. Bir bilgin dede varmış. Gece gündüz okuduğu için bilmediği şey yokmuş. Bir gün komşunun kızı kapıyı çalmış, dededen mangalındaki közlerden verip vermeyeceğini sormuş. Dede, “Veririm ama kızım, elinde közleri koyacak kap falan yok. Nasıl götüreceksin?” diye sormuş. Kız gülümseyerek ellerini açmış, “Avucuma mangaldaki küllerden biraz koyun, üstüne de birkaç köz yerleştirin” demiş.
Dede denilenleri yapmış. Kız da eli yanmadan közleri alıp gitmiş.
Bilgin kendi kendine, “Şu işe bak be, demiş. O kadar okudum ama şu kızın düşündüğü şeyi düşünemedim. Demek ki her şey okumakla olmuyor. Hayat bilgisi de gerek.”
Komşu kızı deyip geçme. Neler öğretir insana onlar. Gençler ilk aşklarını komşu kızlarıyla yaşarlar. Komşunun tavuğu komşuya kaz göründüğü için delikanlıların gözü komşu kızından başkasını görmez, kendisiyle konuşabilmek için her çareye başvururlar. Birbirlerini sık sık görebildikleri için aşk ateşleri sönmek bilmez, peşlerinde gezer dururlar...
Komşunun oğlu komşu kızına âşık olmuş ama ona derdini bir türlü anlatamıyormuş. Yolda konuşmaya kalksa konum komşu ne der, şu terbiyesize bak, komşu kızını koruyacağına ona asılıyor diye düşünür, rezil olurum, diye düşünüyormuş...
Derken günün birinde her şeyi göze almış ve komşu kızına bir mektup yazmış. Mektubunda onu ne kadar sevdiğini anlatmış. “Gece gündüz seni düşünüyorum. Ne yapacağımı bilemiyorum. Bana bir yol göster” demiş. Altına şu maniyi yazmış:
“Sen kibritsin ben ateş
Kalbime doğan güneş
Ne dersin olalım mı
Ben sana sen bana eş”
Bir süre sonra kızdan kısa ve öz, manili bir yanıt gelmiş:
“Gel bir ateş yakalım
Keyfimize bakalım
Düşünmekle baş olmaz
Sarılalım yatalım”
Komşular arasında hep iyi, güzel şeyler olmaz. Kıskançlıklar, çekememezlikler, kavgalar da olur. Meraklı komşular komşularına gidip gelenleri izlerler, pencereden girip çıkanları kontrol eder, tahminler yürütürler. Başlarına bir şey gelse sevinirler, bayram ederler. Zengin komşu yoksul komşusunu küçümser, yoksul, zengin komşu hakkında dedikodu eder. Özellikle haset kişiler komşularının kusurlarını bulmak için çalışırlar.
İşte böyle bir kadın pencereden komşusunun bahçesinde ipe serili çamaşırlara bakıp dudak büküyor, kocasına, “Şuna bak, hiç de iyi yıkamamış” diyormuş.
Kocası hiç sesini çıkarmamış. Ertesi günü, karısına, “Şu çamaşırlara bir daha bak bakalım” demiş. Kadının gözleri fal taşı gibi açılmış, “Biri kendisini uyarmış galiba. Çamaşırlar tertemiz olmuş” demiş.
Kocası bıyık altında gülerek şöyle demiş:
“Aslında çamaşırlarda bir değişiklik yok. Penceremiz kirliymiş.”
Ya işte böyle! Komşularımıza iyi bakalım ki onlar da bize öyle baksınlar.
“Komşusu aç yatan bizden değildir” diyor atalarımız.
Kediler, köpekler aç diye üzülenler biraz da komşularımız aç mı tok mu diye düşünmelidirler. Hayvanlara iyi davranmalıyız ama insanları, hele komşularımızı ilgi ve sevgimizle onurlandırmalı, bütün canlılara insanlığımızı, insancıllığımızı göstermeliyiz.
Tebrik ederim Erhan Bey. 🧿
Gerçekten de akıllı teller internetler tv ler geliştikçe insan ilişkilerimiz gitgide zayıflar oldu en çok da apartman ve iş yaşamı bitirdi komşulukları .Kutlarım Erhan bey
Bundan otuz kırk yıl önce bizim çocukluğumuzun geçtiği mahallelerde komşu denen güzel bir varlık ve komşuluk denen güzel bir haslet vardı Sayın Hocam. Mahallelerde her zaman bir yardımlaşma olurdu, askerlik durumlarında, nişanlarda, düğünlerde, cenazelerde... Şimdilerde yirmi katlı apartmanlara tıkıldık kaldık, en fazla katınızda ki bir iki komşu ile muhatap oluyorsunuz gerisi fasafiso... Asansörde insanlar artık birbirleri ile merhabalaşmaktan çekiniyor. Oysa ki çok önemlidir komşu hakları bunu sevgili peygamberimiz Hazreti Muhammed sav. bile defalarca üstüne basa basa anlatmıştır. Keşke unutulmasaydı o eski komşulukların komşuların güzel halleri... Kutlarım içtenlikle Erhan Hocam...