Huzura Kapatalım Gözlerimizi
Sabaha kadar gözlerimin fersizliğiyle uğraştım bugün, düşlerime bile girdi nedensizce, buğulu bir cam gibi gözlerim ve ne zaman seni görmek istesem yüzünü seçemiyorum sevdiğim. Sana koşmak istiyorum, içimde çağlayan bir nehir, gözlerim hüzünbaz ve gözlerim buğulanmış, ayaklarım dermansız kaç zamandır, babamla birlikte tutulduğumuz zor sınavdan yorgun düştüğüm için sanırım, titriyor artık ve ben sana koşmaya cesaret edemiyorum. Sana doğru bir adım atsam düşeceğimden korkuyorum. Canım zaten acıyor, bu yolda öylesine çok düşe kalka yol aldım ki dizlerim yara bere içinde, yüreğimdeki kanayan yaram yetmiyormuş da bir de bu yaralar çıktı üstüne üstelik at arabasının ardına asılan çocuğun bir anlık gaflete düşüp ayağını boşluğa atmasının sonunda elini bırakamayıp süründüğü gibi sürünmüşçesine acıyor dizlerim. Sana gelemiyorum ama vazgeçmiyorum yine de seni sevmekten. Bir yerlerde beni sevdiğini biliyorum, ülkemin bir köşesindesin ve içinde öylesine bir sevgi var ki bana karşı bitmek tükenmek bilmeyen bir sevgi bu ve bana öylesine bir enerji gönderiyorsun ki ruhunla beraber, ben bunun sayesinde ayakta kalıyorum ve her yeni doğan güneşle birlikte yüreğime saplanacak acılara karşı hazır hissediyorum kendimi...
Sevmek seni ve seni anlatabilmek mısralarla, içime çektiğim her nefeste gerçekliğini bir gün karşıma çıkacağını düşünerek çekebilmek içime, sensizliğin en yoğun olduğu zamanlarda yaşayabilmek öylesine hoş bir duygu ki... Yıllarca çıkmasan da karşıma, hani o köşeleri dönünce sana çarparak aşkı bulacağım umudunu yitirsem de içimde bende taşıdığım senle yüzündeki tebessümü görmek nasip olmasa bile yıllarca yaşamaya yeter içimdeki aşka buladığım sen... Benim kimseye ihtiyacım yok senden başka, insanlar öylesine maddeleşirken bu dünyada bedenim kime ait olursa olsun, ruhum hep asılı kalacak gözlerinde ve ben bakışlarıma seni çizeceğim bir ömür... Ne kadar yalnızım... İçimde bir sen çizmişim, firkat şarkıları vuslata gebe kalıyor zamansızca, kokun tenime sinmiş yolladığın rüzgar sayesinde, yine bir eylül akşamındayım, aşk sızıyor kelimelerime ve ben aşk yazıyorum sensizliğin ortasındaki sene dair, aşka dair söylenen sözcüklerimi semanın yedinci katına asıyorum usulca, bir gün olurda görünce benim gözlerimle değerini gelip semanın yedinci katına sana dair kurulan cümleleri emanet alasın diye... Zemheride kalıyor bazen ruhum kalabalıkların ortasında ve şiirler yarım kalıyor bestelenmemiş bir şarkı gibi, sen çatlak dudaklarıma düşüyorsun ıslak bir öpücükle, kimselerle paylaşamıyorum seni...
Deli divane gibi dolanıyorum boş sokaklarda sevgili, kaleme kâğıda gitmiyor ellerim, öylesine yalnızlaşıyorum ki sözler benim sözlerim gibi gelmiyor, oysa ben sana bir sevda tadında şiir söylemek istemiştim gözlerinin en gerisine bakarak, tenin tenime değdiğinde sevişirken arzunun koynunda, seni sevdiğimi fısıldamak istemiştim sen bana çağlarken, ıslatırken beni yağmurlarında ben dudaklarına bir sen bırakmak istemiştim benim okyanuslarımda yansıyan yanın gibi ıslak... Vurgun yediğim zamanların geçmek bilmeyen tik taklarında yitirdim duygularımı, sana olan aşkımı anlatamadığım için böylesine çaresiz hissediyorum kendimi... Özlemiyorum, sevmiyorum sanıyorsun belki de beni, firari bir ruhla dolanmama sebep olan acılarımın içine seni dahil etmemek için çabalarken sen isyanlardasın belki de kendi içinde sevgili... Oysa ben seni nasırlı elleriyle helalinden ekmek getirmek için yazın ortasında ekmeğine emeğiyle pişiren yağız bir köylünün alın teri gibi kutsal duygularla seviyorum. Sen asi rüzgârlarla bana isyanlarını yolluyorsun... Her isyanında beni kaybettiğini bilsen de, vazgeçmiyorsun bu sevda yoksunu hareketinden, beni üzmekten vazgeçmiyorsun. Saçma sapan insanlara kızıp hıncını benden aldıkça yağan yağmurlarla ben sana ıslanırken üşüyorum. Yapma ne olur, bunu kaldıracak gücüm kalmadı artık, ellerimde bir sen kokusu varken ufalama ellerinde benim sana emanet ettiğim yüreğimi, her kırıntısında yitirme beni dayanamıyorum. Ruhum, uzat dudaklarını bana, hayaline sarıldım yine, göğsüme yasla başını hadi, huzur dolu bir uykuya dalalım sorgusuzca, nerde olduğumu sorma bana firariyim işte, tüketme beni zamansız beni boğan sorularınla ve yeter artık sus, konuşma... Gözlerine gizlediğim süslerimi ver bana. Huzura kapatalım gözlerimizi, boş ver millet bilmezse bilmesin, biz şükürlerle bilelim aşkın kıymetini... Sorgusuzca seviyorum ulan ben seni. Anlasana! Duysana! Hissetsene! Daha ne bekliyorsun ki!
Zengin kelime örgüsü ile, aşka, sevgiye dair güzel bir deneme olmuş. Acılar peşpeşe gelir bazen insan hayatında, nefes aldırmaz bir dakka insana. Yapılacak ne var o zor zamanlarda, sadece sabretmeyi bilmek. Beklemek, hele de uzun uzun, bıktırsada insanı, o içindeki umut, yaşatır, hayata bağlar kişiyi alabildiğine, geveze bir kuştur sanki, insanın içinde öter de durur, asla vazgeçme dercesine beklemek...👍
Kutladım Baki güzel denemeni...