İçimdeki Dilim -2-
İnsan denen varlık, çingene ruhlu bir yaratıktır aslında...Bir türlü bitmez heybesine doldurmak istedikleri... Heybe de heybe değil ki mübarek, harar! ..Tutup dünyayı koysan içine 'bana mısın' demiyor. Oysa kaçını bulabildik, kaçını koyduk içine aradıklarımızın...Para pul meselesi değil elbet anlatmak istediğim! Demek istediğim, ruhsal beklentilerimizin ne çok olduğudur.
Öyle bir zaman gelir ki maddesel edinimlerimiz, kayar kefeden aşağı...'Bugün gelen yarın gider' meselesi yani! ..Kaçımız zengin doğup zengin öldük ki bu pencereden bakılınca.Çok az kişimiz belki! Ama ruhsal dinginliğimizi dengede tutabilmek için neler istemedik, neler umut etmedik, neler beklemedik ki hayattan...
Sıcaklık ve sevgi, aşk ve beğenilme, barış ve kardeşlik, huzur ve sağlık, sevinç ve başarı, inanç ve kabul görme vs...Uzayıp giden bir listenin ne başı olduk, ne de sonu...Aksine, insanlık var oldukça, yenileri eklendi durdu listeye...Bebekken çocuk, çocukken genç, gençken yetişkin olmayı istedik de ihtiyarlığı bir türlü yakıştıramadık kendimize...Yaş ilerledikçe daha çok farkına vardık hayatın, keşkelerin, bedenimizin ve aldığımız soluğun...Bir nevi kıymet bilmekti bu! Önceleri 'bana mısın' demediğimiz durumlar, daha bir korkutur oldu bizi nedense? ..Tekmelediğimiz top ağırlaştı, yürüdüğümüz yol dikleşti, uyanamadığımız uyku kısaldı vs...
Öte yanda barışı, iyiliği, dostluğu, dayanışmayı, arkadaşlığı, güzellikleri, yardımlaşmayı ön plana çıkarmaya gayret eder olduk...Oysa o deli rüzgarlar eserken başımızda,hiç düşünmüyorduk bunları. Garip bir 'geçicilik' duygusunun duvarına yazmaya çalıştık bunları...Yazabildik mi peki,yine hayır! ..Çünkü, benliğimizin bir yerlerinde kötülük tohumları hep yeşerdi durdu...Kediye pist dedik, köpeğe hoşt! ..Kurban kestik dinsel inançların arkasına sığınıp.Hatta dini yanlış anlayıp domuz bağıyla, silahla, roketatarlarla, uçakla, biyolojik gazlarla insanları öldürdük, gene din adına...Kavgalar çıkarttık, çıkarlarımıza ters gelen durumlar karşısında, çirkinleştik...Doğayı kirlettik, savaşa devam dedik..Zulme göz yumduk dünyanın her yerinde...'Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın' fikrinin cazibesine kapıldık hep! ..Ne yazık ki O yılanların, bir gün bizi de zehirleyeceğini düşünmedik hiç...İşte bu yüzden,
gitgide içinden çıkılmaz bir batağın kahramanı olduk, olacağız...Sürgit bir dünyanın takasçısı olarak ...daima! ! ! !
En çok kiminle konuşur insan, demiştim yazmaya başlarken. Şimdi konudan uzaklaştığımı söyleyebilirim. Zaten ben atlamalı zekaya sahip biriyim, itiraf etmeliyim. Dikkatimi hiçbir zaman aynı konu üzerinde toplayamıyorum...Hangi koyakta bir çiçek kokusu duysam,oradayım...Hırsız bir rüzgarım, alır kaçarım nektarını, kokusunu çiçeklerin...Petek petek bal yapmaya...
'Arılardan izin almak benim neyime! ..Onlar da kim oluyor? Boş ver kardeşim,sen işine bak! ..Aldırma böyle şeylere...' der demez geceye düşen başımı kaldırıp bakıyorum, sabah sabah uçan kuşlara...Nasıl telaş içindeler...Nasıl cıvıl cıvıllar bir görseniz, şaşarsınız! ..
Onlara karışmıyor hiç kimseler, karışamıyorlar.Özgürlüğün, başına buyrukluğun tadını çıkarıyorlar, ne güzel! ..Devletler hukuku, sınır boylarına gömülen mayınlar, sıra dağlar, ovalar, denizler, okyanuslar sed çekemiyor onlara...Hiç bıkmadan,usanmadan uçuyorlar uçuyorlar bir o ülkeye, bir bu ülkeye...Var mıdır acep onlara göç yollarında 'dur! ' diyecek bir güç? Hiç sanmıyorum! Turnaları, leylekleri, kırlangıçları, kelaynakları düşünüyorum sonra...Sürüler halinde gelip konuyorlar gönlümün çayırlarına...Ne kadar böcek, yılan, kurbağa, solucan, ekin, darı varsa silip süpürüyorlar...Dasdazlak kalıyorum ortada...Ne Havva'nın yaprağı kalıyor oramda, ne de Yunus'un diktiği hırka...Anadan üryanım! ..
Aldırmıyorum, utanmıyorum çıplaklığımdan...Çünkü ben doğarken böyle doğdum! ..Öyle bir arınıyorum ki, tertemizim şimdi! ..Kurbağalarım vraklıyor ya akan derede, yanı başımda 'susun ' diyorum onlara 'sokun başınızı batağın içine, yaşamaktan vazgeçmeyin! ..Sakın yem olmayın birilerine! ..
'Bir tel kopuyor şuramda, sızısında artıyor pişmanlığım...Hoyrat bir elin varlığını hissediyorum yüreğimde...Durmadan bir şeyler yolup yolup değiştiriyor beni! .. Saçımın karasını ak'a çeviren yıllarımı, tuzuyla yanağımı yakan gözyaşlarımı, tavanı gözleyen bakışlarımı, penceremde asılı kalan özlemlerimi, yüreğimde boy atan gizli bir sevdanın çağrısını, hep duran şeylere mahkum bir bedenin uçmakta olan bir ruhla çekişmelerini...ve daha neleri neleri geçiriyorum zamandan...
Zaman denen bu hoyrat elekte eleniyorum! ..'Alta geçenler, üstte kalanlar nedir' diye sorduğumda,verecek yanıtım olmuyor inanın! ..
Hayat sinavinda hep birileri sinifta kaliyor zaten. Coogu sorular muamma. Ve bir coguysa kisiye gore degisken. Yazim dilinizi cok begendim konuyu ise daha cok. Cani yurekten kutluyorum sizi. Sevgiyle kalin