İçimizdeki Çocuk Sendrumu

İnsan kırklı yaşlar ve sonrasında amansız bir sevdaya düşer!.Bu sevdanın adı "İçimizdeki Çocuk" ve "O çocuğu yaşatma" meselesi..

Kimdir bu "İçimizdeki Çocuk"?..Nereden gelmiştir?..Ve neden bu tarifsiz, inatla başbaşa yaşama azmi? Bizi, "Ya git işine be adam!.."diye azarlayanlara inat, hala "İçimizdeki çocuğu asla kaybetmeyi istemiyorum!.."şeklinde dışa vuran masumsu,acınası cevap?..

Cevap belki de; kartlaşmış ruhumuza dar gelen zayıflamış ve çöküntüye uğramış iskeletimizin bize çaktırmadan sunduğu isyan çıkartma hali olabileceği gibi,şu ana kadar yaşantımızdan,deneyimlerimizin farkına varamamış ve yeterince olgunluğa ulaşamamış zaaflarımızın çokluğu,"an" ile barışamamış ve doyuma ulaşamamış dürtülerimizin sığlığı ya da bizden önce yol almış olan mazeretlerimiz ve ertelenmişliklerimizin de bolluğu olabilir mi?..Cümle yeterince uzun ve karmaşık oldu farkındayım ama hayatın kendisi kadar çok argümanı taşıyorsa günah benim değil!..

İngilizler, 'Life is what happens when you are busy making other plans' (Hayat, siz gelecek için planlar yapmakla meşgulken, başınıza gelendir) derlermiş.Peki,bu adamlarda aynı orta yaş ve sonrasında bu "çocuk sevdası"na düşenlerden olmamışlar mıdır?..Bence olmuşlardır!..

Gelecek üç ya da beş sene sonrasında olmak istediğniz yer ya da hayatınızı değiştirecek bir süpriz olsa en çok ne ya da neleri istersiniz?.. sorusu sorulduğunda ise; aynı yaş gurubunun bu içindeki yaşatmayı arzuladığı çocuktan eser mi kalır?..

Bu nasıl ve ne yaman bir çelişki ve üstü örtülmüş bir aldatmacadır?..Ki bu tıpkı, mutlu olan insanın karşısındakinin de mutlu olamsını istemesi,mutsuz olanın da karşısındakini mutsuz görmeyi istemesi veya görmesi gibi bir durumla açıklanabilir!..Ama iş parasal değerlere ve statüye gelince yüzseksen derece dönmeye benzeyebilir!..Parası çok ve statüsü hatırı sayılır bir yerde olan kişinin pek de karşı tarafa aynı yaklaşımı sergilemediği de aşikardır!..

Yoksa, değişken ve göreceli kavramları fütürsuzca(!) dağıtmak,adeta savurmak olası da,elle tutulabilen ve görülebilen maddi şeyleri "canın yongası"kılıfı ile saklamak, biriktirmek ve bir "güç" olarak benimsemek daha mı realite?..

Ee..bu durumda var olduğuna inanılan çocuk ve akibeti ne oldu?..

Albert Einstein,aptallığı kendince tarif ederken "aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek"olarak yorumlamıştır..Ya da çok bildiğimiz bir atasözümüz;"Dünya malı dünyada" derken bu çocuk meselesi de nereden çıkmıştır?..Çocukluğumuz da burada servetimiz de!..Peki, bir türlü ulaşamadığımız "o çocuk" nerede?..

"Geç"in ne zaman geleceğini bilmek çok "geç"tir!..


Zaman değişiyor, dünya değişiyor. Hayatta kalma şartları değişiyor. Hayat herkese "online"..Bazı işler yolunda gidecek,bazıları değil..İçimizde var olduğuna inandığımız çocuğu yaşatmak ya da yaşatmamak bizim işimiz değil!..(Hele bu yaşlarda..)Asırlardır yönetmeye,yönlendirmeye çalıştığımız "çocuğu" bugün azad etme zamanı değilse hiç bir zaman var olmamış olana bel bağlamışsınız demektir!..

Sınır denilen şey,bize ait olanın çevresinden başka bir şey değildir!..Bazen bazı şeyleri başlatmak veya bitirmek için zamana ve bilemediğimiz şeylere sabır göstermeye ihtiyacımız vardır.Bir şeylere yetişmeye çalışmakla sadece gölgemizi peşimizde sürüklemiş oluruz!..Geçtiğimizi sandığımız anda hayatı karşımıza,geride bıraktığımızı sandığımız anda da hayatın arkamızda kaldığını anımsamamız gerektiğine inanıyorum.

Sonuç olarak;hayatta bir kaç şeyi bir kaç kez yapın!..Aşık olmak,yeniden sevişmek gibi..Bırakın artık o çocuk ta sizinle "bir" ve beraber olsun!..

22 Mart 2012 3-4 dakika 61 denemesi var.
Yorumlar