İki Kapı Bir İz
Görmeye heves ettiğim en masum rüyadan uyanırken bir gün, güpegündüz denizin dibini boylamak sanatını icra etmek.
Düşlemezken aynı cemreye gün saymayı akıl bile edememek acıyı, yok saymak kendini.
Ki saatlerce, aylarca hatta mevsimlerce titreyen suya bakıp beklemek, oturup gözlerini hissetmek sanatını gerçekleştirmek.
Ve tam sırasıymış gibi üşümek birdenbire, kararsız olmanın bilinçsizliği ile üşenmek yapamadıklarına imrenerek.
Durduk yere kondurmak avuç içlerime kirpiklerini, hiç yokken saçlarının kokusunu duyumsamak buram buram, ve ansızın yazmak bahara olan özlemi.
Sindirmeye çalışmak korkuları, bu cengaver korkusuzlukları, güzel çirkin fark ettirmeden anlatmak aşka olan inancı.
Hayata küçük bir ekleme ile uçmayı yeni öğrenen bir kuşun kanadına kapılıp gitmek, kendinden geçerken düşme hissine vücudunu emanet etmeden olabildiğince özgürce uçmak ve sadece sevdaya tutunmak.
Sonucu bile bile yaşamak, inceden inceye ilerlemek o ıslak yolda, ve sevmek sana benzeyeni, iki kapıdan birinden geçmek, olmuşlara ve olacaklara göktaşı serpmek ve öylece devam etmek bu oyuna, hiçbir şey yokmuş gibi sürdürmek nefes alış verişi. Güle ağlaya yaşamak bu kelimelerin arasında.
Ve dolaşmak ellerinde, savrulmak bile isteye o duvardan bu duvara aşkın derin izleriyle..
16.01.2018