İlk Aşk
'İlkler daima özeldir' diyenler ve 'İlk olmak değil, son olmak önemlidir' diyenler... İkisinin de birbirinden bağımsız, tatlı duyguları var, öyle değil mi? Bir düşünsenize, ilk aşkınız... Aşkın tanımını bile yapamazken, birdenbire hiç yaşamadığınız duyguları onda yaşarsınız. Çocukluğunuzun, ya da gençliğinizin ilk sancısı, ilk heyecanı, en özeli olur ve hayatınızın sonuna dek, onunla birlikte olmasanız bile kalbinizden gitmez, orada öylece durur. O hep sizinle var olur, kimi severseniz sevin... Herkesi sevdiğinizi inkâr edebilirsiniz de, ilk aşkınıza bir türlü kıyamazsınız, çünkü onda tanımını yapamadığınız o duyguları yaşamış, o duygularla sarhoş olmuşsunuzdur. Aslında bence, son olmanın dışında, ilk olabilmek her zaman daha mühim. ?İlk ve son' olursa daha bir özel olur, öyle değil mi?
Herkes ilk ile son'u bir arada tutamıyor. İlk aşkı, aynı zamanda da son aşkı olamıyor. Özellikle günümüzde maalesef bu pek mümkün olmuyor. Dal değiştiriyor insanlar. Kucak değiştiriyor, el değiştiriyor, gözlerdeki parıltıları bir başka göze değişiyor. Gömlek değiştiriyor sanki ev değiştiriyor, hayatını değiştirmek kadar sevgili değiştirmek, bir aşkı feda etmek de o derece kolay geliyor.
Ben mesela, evimi değiştirsem içim sızlar, eski evimi özlerim. Duygu değişimini 'Dünya dönüyor, biz de fırıldak olup dönelim, biri gider, biri gelir, hayat bu...' kafasında yaşamak her kula nasip olmuyor. Artısı da vardır elbet. Düşünsenize, acısız, bir o kadar da sancısız... Bir çiçekten başka bir çiçeğe konup, tüm acıları unutup, bir başkasında can bulmak... Başarabilenlere helâl olsun, aşkı bu kadar hafife aldıkları için de yazıklar olsun!
İlk aşkınızı anımsayın. Gülümsediniz öyle değil mi aklınıza geldiğinde? Acısı bile olsa gülümsediniz. Çünkü o hep başka... Hâlâ yanınızdaysa, elini tutabiliyorsanız, sevdiğinizi söyleyebiliyorsanız bir de... Tadından yenmez bir aşk şöleni, öyle değil mi?
Acı çekmemek için âşık olmaktan, reddedilmekten korktuğumuz için sevdiğimizi söylemekten ve daha bunun gibi pek çok duyguyu acıyla karışık yaşamaktan korkmaktan; bunları korkarak yaşamaktan, yaşamayı unutmuş gibi yaşıyoruz. Oysaki hayat da zaten bunların bir ürünü, bir yansıması. Hepimizin bir kalbi var. Nefes alış verişlerimizi düzene sokacak, arada ritmini değiştirecek olan birine ihtiyaç duymak yanlış olur mu hiç? Kulaklarımızın da bir görevi var. Kaçınız sevdiğiniz insanın sesini duyunca dünyadaki bütün sesleri, kuşların cıvıltısını bile hiçe saymadınız ki, ninni gibi gelmedi mi? Sesinde sabahlamayı, sesinde masal dinleyerek uyumayı düşlemediniz mi?
Peki ya gözleri? Rengi ne olursa olsun, gökkuşağını anımsatmadı mı gözleri? İlk aşkınızı anımsayın. Küçük yaşta yaşadığınız bir aşk bile olabilir bu. Aşkın sadece üç harften oluştuğunu bile bilmezken... Yaşadığınız o duygulara ölünceye dek sahip çıkın. Üstat der ki; 'Gâvura bakıp da küsme sevdalara, bir kemik aynı yerden iki defa kırılmaz' Kırıldınız mı, yenildiniz mi, acı çektiniz mi? İşte hayat bu! Gülün geçin! Bilin ki, yaşıyorsunuz, bir kalbiniz var hâlâ. Kırılan bir kalbe sahip olmanın ne olduğunu unutmuş insanlar var. Onlardan mı olmak istiyorsunuz? Anahtarı ölünceye dek gizli hazinenizde tutup kendinizi cezalandırıp, kaybettiğiniz insanların ardından ağlayıp, onların mutluluğuna şahit olup, yalnızca yalnız ölmek mi istiyorsunuz?
Neden insanlar ilk aşka sahip olurlar da, hassas kalpler, kırılmış kalpler için sonrası gelmez, hiç düşündünüz mü? Çünkü onlar ilk aşkın masumiyetine esir olup, acı çekmemek için kendileri için çetin duvarlar örerler. O masumiyette yaşamak bile yeni bir aşkın gölgesinde kalmaktan iyi gelir. Sırf bu yüzden bu kadar katı kalpler... Duygularınıza sahip çıkın. Sevdiğiniz gölgelere iyi bakın. Hepsi şimdi sadece birer gölge, öyle değil mi? Varlıklarından bile şüphe ettiğiniz, sevip sevmediğinizden emin olamadığınız gölgeler... Kendi gölgesine sarılan insan, kendi gerçekliğini yaratan insan, bir başkasının gölgesinde ölüm kalım savaşı verse bile, sevmenin hakkını verir...
Evlendiniz, çocuklarınız oldu. Korkuyorsunuz öyle değil mi? Eşinize ihanet gibi geliyor ilk aşkınızı, ondan öncekileri düşünmeniz... Nerede, nasıl yaşadıklarını bilmekten, düşünmekten bile korkuyorsunuz. Korkmayın, onlar tatlı tecrübelerdi.
İlk aşkınızı düşünün şimdi. O bir gölgeden ibaret bile olsa artık, yaşayıp yaşamadığından emin bile olamasanız, siz yine de düşünün. Kim bilir belki ileride karşınıza çıktığında cesaretle seveceğiniz insan, o kaybettiğiniz ilk aşkınız olur... Kendini sevenin, kendinden başkasına ihtiyaç duyma gibi bir lüksü olmaz laflarını da es geçin. Rüzgara karşı yürüyen arkasında sahip olamadıklarını, ya da sahip olduklarını bırakır. Ama bıraktığı kendisi olmaz. Kendinizi de seveceksiniz elbet, lâkin başkasına ihtiyaç duyduğunuzu, duyabileceğinizi de bilerek...
Bazı aşklar bağışlanamaz. Onlar o kadar çok acıtıcıdır ki, bağışlanmayı hak edemez. İlk kalp çarpıntınızı duyun şimdi, nefesiniz kesildi, ölecek gibi oldunuz, korktunuz. Aşktı o, haydi, yeniden kalbinize izin verin, kim bilir belki de bir sonraki aşk serüveniniz size doğru akan ve hiç bitmeyecek olan bir ırmak olur, coşar, taşar, ölümden başka hiçbir şeyin ayıramayacağı ömürlük bir aşk olur...