İnce Belli Yarim
insan,tekerlek sayesinde davetlisi olmuştur uzakların...oralarda nelerle karşılaşacağının kaygısını taşısa da yürek; durmadan açar göç yollarını...üstüne bindiği tekerlekler öyle bir hızlı ulaştırır ki onu gitmek istediği yere; bir orada, bir burada olma durumuyla karşılaşır insan...yani bir gün içinde bir çok kentte,bir çok ülkede, hatta bir çok kıtada birden olabilir ve bir şarkının içinde bulabilir kendini;
'akşamın olduğu yerde
bekle diyorsun,gelmiyorsun'
merak ettim şimdi; içinizden kaç kişi bu şarkının taşıdığı hüzne kurban gitmiştir,diye...ben mi? ben, her günün akşamında söylerim bu şarkıyı ve her gece yeniden ölürüm! ..her gece cenazemi kaldırır yıldızlar; ağır aksak yürüyüşleriyle götürüp,uzak bir iklimin sıcak toprağına gömerler beni; yanarım! ..cehennemi yaşamanın aynasıdır bu! ..işte bu yüzden cenneti özleyecek zaman bulurum kendime.cennetse cehennemi doğurur her zaman...ve insan, cehennemi yaşamaktan korkmadığı sürece insan oluyor nedense! .. nasıl şeyse! ..
cehennemi yaşamanın bir çok örnekleri vardır; işte bunlardan biri size:bir otobüs yolcuğu an'ı! ..mesafe epey uzun ve yaşanacak sıkıntılı saatlerde bir hayli çok...tam dört saat! ..
bu cehenneme girebilmek için bilet buldum sevincini yaşamayanımız yoktur sanırım.özellikle bayram günlerinde,hafta sonu tatillerinde...bu ülkenin içinden çıkamadığı en önemli problemlerin başında gelir bu aslında...geçtim belediye sınırları içinde seyreden toplu taşıma araçlarını,şehirler arası yolculuklarda bile ayakta yolculuk yaptığımız çok olmuştur.sakın bilet buldum, diye sevinmeyin! çünkü; başınıza gelecekler, gelecektir gene de! ..yani siz de benim yaşadıklarımı yaşayacak,bana hak vereceksiniz günün birinde... medeniyetler çatışmasından bıkan bir dünyalı olarak,kader çatışmasına doğru kayacak,aldanacaksınız...hiç üzülmeyin ama,çünkü; yaşamanın kendisi aldanmadır. olaya bu gözle bakıp değerlendirin ki,çekici gelsin yaşamak! ..ya ölüm! ..o, aldanmanın bize sunduğu ödüldür bence! ..yollara serip beklemek gerek başını! ..silahların ucuna takıp bayraklaştırmak,namus bataklığında çiçeklemek,ilaç kutularında hap yapmak gerekir ki; bu ülkenin yeni doğan çocuklarına umut olsun! ..
galiba,konudan gene uzaklaştım; huyum kurusun! ..
yaşadığım ilçeye Adapazarı'ndan hareket eden, on üç otobüsünde yer buldum nihayet; iki numara! ..iki numaralı koltuğu bulmam tesadüf müdür, değil midir bilmiyorum ama,iki numaralı vatandaş olduğumu mühürledi iyice,neyse! ..otobüsün kalkış saatine beş dakika var; tuvalete gitmeliyim...muavine haber verip,koştum tuvalete.ne yalan söyleyeyim,ellerimi yıkayacak zamanım olmadığından taharetsiz kalktım tuvaletten.ne kapılara dokundum,ne musluklara; külotumda hiç sevmediğim bir ıslaklık! ..sanki tuvalete değil,altıma yapmışım çişimi...sözde modern tuvaletler yapılmıştı dinlenme tesislerine,terminallere,garlara,neredeee! ..ne tuvalet kağıdı var,ne sabun! ..bozuk musluklardan akan sular var sadece...eminim onlar da mikropludur; zaten nerede görülmüş benim temiz akan suyum! ..
neyse,koşarak gelip bindim,harekete hazır otobüse.ne göreyim! ..dev gibi bir kadın oturmuş bir numaralı koltuğa,yanına da dört beş yaşlarındaki kızını iliştirmiş; bana yer yok! ..
'biletli misiniz hanımefendi? ' dedim utana sıkıla.
'hayır! .' dedi.
'o zaman iki numaralı koltuk benim yerim,çocuğunuzu kucağınıza alırsanız,iyi olur.'
kadın, çocuğu kucağına aldı ama, ben hala yanlış yaptığımı düşüne düşüne oturmaya çalıştım açılan yere. çünkü; dört yaşındaki çocuk kadar küçülmem gerekiyordu açılan yere oturabilmem için; ne mümkün! ..önce dümdüz oturdum; popomun yarısı koridora taştı; yamuldum gittim! ..aradaki boşluğa düşmeyeyim diye kolluktan yardım istedim,boşa çaktım...üstelik fısıldadı kolluk bana;
'poponun yarısını kes de bana ver! .'
aman tanrım ne yapsam,şimdi düşeceğim! ..terler de akmaya başladı bıyıklarımdan,saç diplerimden; bunaldım...acaba kadına dönüp:
'ben ayakta giderim, çocuğunuzu tekrar oturtun '
mu desem, diye geçirdim içinden,hemen vazgeçtim; ya kabul ederse! ..demeyeceğim işte; hem biletsiz yolculuk yapan o; ayakta gitmek de onun hakkı, bana ne oluyorsa! ..çok da genç daha,nasıl olur da yerimi kapar böyle; hiç mi utanma sıkılma yok bunda! ..
bütün cesaretimi toplayıp şöyle bir ittirdim kadını; sıcacık ve taş gibi! ..değil kendime yer açabilmek,kımıldatamadım bile! ..annem de böyle şişmandı ama,o yumuşacıktı! ..ne zaman kucağına otursam,pamuk yığınına gömülür gibi gömülürdüm! ..ah annem,keşke sen olsaydın yanı başımda oturan; alıverirdin beni kucağına,biterdi derdim...bunları düşünürken öylece o kız çocuğuna baktım; kıskandım mı ne! ..oysa onun hiçbir suçu yoktu benim yaşadığım çaresizlikte....biraz daha dikkatli bakınca,onun da rahat bir yolculuk yapmadığını gördüm; içim yandı...zavallı, şoför koltuğu ile annesinin kocaman memeleri arasına sıkışmış,ter içinde kalmıştı.onu öyle görmeye dayanamadım..bütün kinimi yüreğimde susturup;
'çocuğu kucağıma verir misiniz lütfen' dedim.
'yok yok,olmaz dedi kadın, zaten siz rahat oturamıyorsunuz'
bak sen hele! .yüzsüzlüğün böylesine eşeklik denir valla...ne kadar da pişkin, bir de dalga geçiyor benimle; görürsün şimdi sen,küstüm işte! ..küstüm de ne yaptım sanki; kadına arkamı döndüm, ayaklarımı koridordan geçirip dayadım üç numaralı koltuğun kenarına...şoför ve yola bakmaktan kurtuldum böylece ve üç numaralı koltukta oturan kişiye bakmaya başladım bu kez...kolluğu da kaldırıp önden belime dayadım,üzerinden kollarımı sarkıtıp çocuklar gibi sallamaya başladım,oh be! ..'sırtını ya dağa,ya beye dayayacaksın' diyen atasözü düştü bu kez aklıma ya; dağlar yol kenarından geçip gitti,arkamı dayadığım kişi de bey olmayınca kendime biraz daha acıdım... İnsan, acı duyduğu zamanlarda da gülüyor biliyor musunuz; gülmeye başladım...öyle sesli değil canım,pıstacık! ..beni gören biri olsa deli sanacak şimdi, eyvah! ..der demez üç numaralı koltukta oturan hanım yetişti imdadıma:
'nereye kadar yolculuk? '
çok rahatım ya;
'otobüs nereye kadar giderse,oraya' dedim bir çırpıda.
anlaşılan, o da geçmişti dalgasını benimle ama, benden böyle bir yanıt beklemediği için olacak,çok bozuldu doğrusu! ..ne huysuz biri olduğumu,yaşadığım eziyeti hak ettiğmi düşündü belki de kim bilir! ..o ne düşündü bilemem ama,benimle ilk konuşan o idi, bozuldu diye de kesemezdi konuşmasını..bile bile lafı uzattım:
'siz nereye? '
'kızımın yanına öğretmen' dedi.
hay Allah,benim öğretmen olduğumu da biliyor demek ki diye geçirdim içimden...beni tanımasına imkan yoktu çünkü; onu ilk kez görüyordum.acaba ben mi yanlış anladım,kızı mı öğretmen' diye de ikileme düştüm.her sorduğum soruya böyle ikircikli yanıt vereceğinden korktuğum için de sustum çaresiz...
bir hayli yol gittim böylece ama,belim de iyice inceldi kolluk ile kadın arasında; kıla döndü...hani iki çocuk beni ip yerine kullanıp bezirgan başı oyununa tutuşsa, kopacağım belimden...birisi belden aşağımı,diğeri belden yukarımı kapıp kaçacaklar...bir daha nerede,ne zaman birleşir bir Tayyibe ederim,gözetle! ..benimle oyun oynayan o iki çocuk gelip oturdu bu kez hayalime; birisi mavi gözlü erkek,diğeri sarışın bir kız çocuğu...bir hayli çekiştirdiler beni,didik didik oldum...hoşuma da gitti hani, yine gülümsedim...tam da bulmuştum içinde kaybolduğum hayali,rahat yok ki; muavinin bozdu tılsımımı;
'ayaklarınızı toplayın lütfen,geçeyim! ..'
sanki nehir atlayacak mübarek,şunun şurası bir adımlık gideceği yer; kaldır bacağını atla geç; hayalimin içine ettin! ..ona bunu anlatmak mümkün olmadığı için,ağzımı bile açmadım. Kuzu kuzu ayaklarımı toplayıp ona yol açtım; muavin de dizlerime sürtüne sürtüne şoförün yanına geçip,ön camın önünden yolcu listesini aldı,yolculara yöneldi.daha önce sol yanımda,şimdi arkamda oturan ve beni yerimden eden hanıma sordu ilk soruyu;
'abla ücret! ..'
'yok dedi kadın,beni buraya şoför oturttu,az sonra da ineceğim.'
'tamam' diye yanıt verdi muavin ama benim tüylerim ayağa kalktı...düpedüz insan kayırmanın,yüzsüzlüğün daniskasıydı bu! ..hem ücret ödeme,hem iki kişilik yerde yolculuk yap,hem de onca yol gel...olacak iş mi bu! ..sabır denen taş nasıl çatlarmış gör bakalım sen,diyecektim ya,diyemedim! ..anlam veremediğim bir acıma duygusu yapıştı yüreğime,bırakmadı! ..acıdım da ne oldu peki; o inene kadar terledim,terledikçe belim inceldi...neredeyse Banu Alkan'ın ölçülerinde biri olacağım,kimsenin haberi yok! ..ah,bir de boyum uzun olsaydı,ne gezer,ben cüce! ..
nihayet,birkaç kilometre ötede kadın indi otobüsten.o inmek için ayağa kalktığında bir şey fark ettim; kadın hamileydi! ..bunu anladığım an,sabrımın taşmadığına,kadına kötü şeyler söyleyip kendimi küçük düşürmediğime; aksine insana katlanmanın insanı yücelttiğine bir kez daha şahit oldum...sonuçta bütün olumsuzluklar an gelip bitiyordu...olumlu şeyler de bitiyordu aslında,biten ömürle birlikte...zaman dönme dolabın ta kendisiydi! ..içine binenlerle birlikte dönerken hızlanıyor,yavaşlıyor,duruyor,bozuluyor,kırılıyor derken her konumunda boşalıyordu koltukları...yukarıya çıkanlar kum tanesi gibi görüyordu aşağıdakileri; aşağıda kalanlar güneş sanıyordu yukarıdakileri...onların olduğu yere çıkmak istiyorlar,umudu yaratıyorlardı yüreklerinde...bu dönüş sırasında düşenler de oluyordu elbet! ..bunlar şairlerdi,sanatçılardı,delilerdi ve de çocuklar...
yol bitti...eve gelir gelmez, ilk işim belimi ölçmek oldu; tam beş santimetre incelmişti belim...en dar eteğimi,pantolonumu,çok sevdiğim belden kesik elbisemi giyebilirdim artık.kalın belimi sarmaktan bıkan sevgilim,bendeki değişmeyi görüp mutlu olacak,' ince belli yarim' diyerek kucaklayacaktı beni ya; bundan daha güzel ne olabilirdi! ..
not: (İmgelem Dergisi 2010)