İnce Çizgi

Hala dalgın bakışlarla sahili seyrediyordu. Gelmesi olağan bir sevda bekleyen maşuk gibi... Kavgası son bulmuştu oysa. Habersizdi ahvalinden. O ince çizgi silikleştikçe ne olduğunu unuttuğu delilik ona meşru geliyordu. Sustukça korkusu diniyor... Sustukça yokluğu siliniyordu. Var ile yok arası bir devrana hem de müebbet mahpustu. Sonra eline her zamankinden büyük bir deniz kabuğu alıp cebine koydu. Ellerinde kalan sahil kumunu üzerine sildi. Hala donuktu bakışları. Hala ne olduğunu çözmeye çalışmıyor sadece o anın esiri bedeniyle hoyrat rüzgara meydan okumadan bildik bir insan ürkmesiyle gözlerini kısıyordu ara ara...Saçları... O peşinden bir hayat dolusu erkeğin dolandığı saçları rengi sönmüş bir kül gibiydi. Savruk, bitap, umarsız, kaskatı... bir anda oluverdi. Doldu gözleri. Kim geldi aklına kimin konukluğuyla hayalindeki o olağan çizgi yamuldu bilemem. Ama taş mıdır bu kızın yüreği diyenler işte o an yanılmıştı. Kindar bir surat ifadesiyle bir damla düştü öpülesi dudaklarına. Bir damla daha... Sonra bir damla daha... Mürekkebi sebil bir kalemdi gözleri. Yazıyordu. Yazıyordu geçmişinde ne varsa bir bir. Yanılgılar içinde büsbütün kaybolmuş gönlünü o bile bugün ilk kez tanıdı. Dudaklarında damlalara kıymak istemiyordu rüzgar. Ama fiziği itibariyle savuruyordu onları. Savururken üzerindeki kasvet gittikçe artıyordu. Sahilden denize taşası geldi. Ateş olmuş gönlüyle şu koskoca ummanı kurutası geldi. Hayalin mavisini bahtının karasına bulayası geldi. Olmadı. Olmadı.
Dizleri onu daha evvel hiç böylesine taşımamıştı. Ağrıdan kilitleniyordu. Ama umurunda değildi. O sadece çöküp öylece kalmak istiyordu. Başını iki elinin arasına emanet etti içinde bin bir düşünceyle uzaklara doğru yürüdü yürüdü yürüdü... ama bu kez o dik başlı kız yoktu. İllegal bir ihtilale boyun eğmiş bir lider gibi elleri kelepçeli suç işlemiş gibi mahcuptu. Devrildi sonunda saltanatı kendini Leyla ?nın tek varisi sayan gözlerinde hiçbir korkuyu göremediğim bu kızın. Ne yapacaktı ki ardını dönüp gitmenin dışında? Biliyordu ne yapması gerektiğini. Bu hayale rengini veren mavi sonsuzluk onu istemeyecekti. Biliyordu üzerine basıp geçtiği gönüllere basmadan gezemeyecekti hayallerinde. Biliyordu. Ne zıkkımdı şu ömrü. Ne iğrenilesi... Son bir kez bir daha adını bile zikredemeyeceği denizin sonunu görmeye çalışıp ardını döndü. Emre uyan bir er gibi sert adımlarla fethetmeye çalışacağı ölüme doğru gidiyordu, farkındaydı. Bu kez ve son kez dikti başı. Çünkü hezeyan bir ömrü bir duvarın dibine bırakıp üzerine bir kürek kum bile savurmadan gömme vakti gelmişti. Öylece açıkta kalmalıydı. Nasıl ki hep şaşırmışsa her iki tezat arasındaki çizgileri ölümle yaşam arasındaki o ince çizgiyi de kaybetmeli tüm gevezeliği susmalıydı.

19 Kasım 2009 2-3 dakika 2 denemesi var.
Yorumlar