İnmeli Manasız Satırların İhtilali
I
Yağmalanırken içimden iki satır Nisan´ın bahar çiçekli gülüşleri, söyle yüreğimin kanayan yeri, bu neyin talanı böyle? Yaşadığım yerlerden, sana, sadece sana kanatlanan eylemler topluyorum, sevdamın en yalın, en masum sen haliyle. Söylemlerimin ulaşamadığı menzillere boşalttığım şarjör şarjör feryadların öznesi iki satır..Hadi, dudaklarınla ölümü içir bana. Durma! Tümcelerinin yüklemlerine sevdayı işle nakış nakış. Taaa ciğerlerime dokunsun rüzgarların saçlarından aldığı, sen kokulu buseler.Sorma neden diye, sorgulama, yargılama, tut ellerimi şimdi. Hadi bak kapattım mühürlediğin gözlerimi. Sana kanatlandım, hicretim sana. Sevdim mi? Yok be, döktüm içime seni. En küçük zerremde bile sen miktarı yaşıyorum. Karanlığın ışıttığı nesnel gerçekliğimi, ben kendime bile anlatamamışken , niçin bekliyorum ki senin beni anlamanı? Umarsız unutkanlıkların çoraklaştırdığı şiirlerime , inmeli manasız dizelerin ihtilali yayılırken dalga dalga, hayalimde yarattığım tanrıça coşkularımın en masum yanlarını yetim bırakıyor.
II
Şiirler yeşertiyorum, gözyaşlarımın kireçli tuzunda. Yarım kalmış yaşanılası mutlulukların kurşun geçirmez yamasında, yüzünün belirsiz silueti şekillenirken, yine iki satır sürgün veriyor dudakların. Sabıkalı, firari sözcükler soyunurken anlatımsızlığın o mağrur suskunluğunda, dilsizliğin ikilemi yaşanırken yaşadığımız coğrafyaların ikliminde, sen kendinde çıplaksın bütün yalnızlığınla. Yitirdim sana yalvaran sözcüklerimi, suskunluğumun yitik kızıl şafağına yamıyorum sensizliğimi. Sevdim be. Düşürdüm , ayaklarının çiğnediği mormenekşe kokularından uyaklayıp seni, içimin dingin sahilinin tuzlu kumsalına. Biliyor musun? Ìşlediğin en son cinayetinim. Ölümün karantinasında hayalinle sevişiyorum, son bir kez daha hırsızın olmak , bir parça daha sen çalmak için teninden. Tanımlanamamış bir mağrur suskunluk alevleniyor şimdi, alfabenin son harfinde. Seni sana anlatıyorum dilsiz şiirlerin kafiyelerinde. Geleceğimin bahar kokularını çaldım, yarınları sana kurban ederken. Geri dönüşü olmayan bir yolsun şimdi, karanfil kokulu intihar düşlerimin, kahpe, yaralı duyarlılığında. Yoğunlaşmış, ağırlaşmış bilgilerin öğretmeni oluyorsun bana. Acıtsanda içimi, zihnimin çöplüklerinden toplasamda seni, gölgeler çekildiğinde girsemde ışığının kuşatmasına, içimdeki zıtlıkları çatıştırıp, titreyen kıvılcımların sevisini ıslak dudaklarımdaki rutubetten tadıyorum . Hayallediğim bir sen çiziyorum bütün renkleri yutan karanlığa.
III
Ey benim modern aklımın zindanı, ilkelliğimin özgürlüğü...
Az daha gezin tutsak yalnızlığımın küf kokulu mahzeninde, bana sen kokan anılar bırak, yitişinin yüzyılında bile seni anımsayabileceğim. Bir gençlik vardı avuçlarımda, tedavülden kalkmaya hazırlanan ömrümün gizeminde sürgün. Göz yaşlarıma sığınan göçebe toprak kokusu, toprağın suya hasret kaldığı yüzyıldan düşen cemre misali, kan ter içinde sensiz dudaklarımda açan nar çiçeği harabe feryadlarım . Yaşadıkça anladım göreceli nesnel düşlerin aheste devinimini. Paramparça oldu bir akşam üstü sana adadığım kainat, pimi çekildi farazi sevdanın. Bir varmış bir yokmuş oldu kırılan camdan içeri giren sen kokulu mavilikler.
IV
Ansızın gelip, ayaküstü yaşadığımız, aslında yaşanılmamış aşk hikayesinde, imtiyazsız karanlıklarda işlenen bir çok faili meçhul günahlar yükledin kırılgan hayatımın kamburuna . Bir intihar manifestosunun hiçselleşen duyarlılığıyla sorguluyorum bana ödettiğin diyeti. Beni kendime öldürttün. Yanan güneşi döktün içime, eksiltmeden zalimliğini, hoyratça. Tutulmuş bir dilek katlediliyor şimdi, kayan yıldızları maziye gömdüğüm karanlıklar coğrafyasında. Tanımsız tutsaklığın ellerinde, humma sürgünü gibiyim, batan ayın sahilindeki satırılara. Irzına geçilmiş tanınmamış zamanın ketum yol ayrımında, unutulmuş paslı bir bıçak bileniyor, içimde dillenen intihar sevdanın cüzzamlı günahında.
Utku Aksu 20. 04.2009 Detmold