İnsan İnsanlıktan Çıkarsa
(Bir Vicdanın Sessizliği)
Bazen düşünüyorum da, ne çok şeyin peşindeyiz.
Bilgi, hız, verimlilik, güç…
Ve şimdi bir de bilinç üretmeye çalışıyoruz.
Ama sormuyoruz kendimize:
“İyi de, neden?”
İnsanı insan yapan nedir, sahiden?
Korkuları mı, zaafları mı, duaları mı?
Bugün biri çıkıp, “Bilinci çipten çipe aktarabiliriz,” diyor.
Bilimsel bir gelişme olarak sunuyor.
Ve evet, bu muazzam bir başarı gibi duruyor…
Ama aynı zamanda ürkütücü.
Çünkü bir insan yalnızca hatasız çalıştığında mı değerlidir?
Yoksa yanlış yaptığında da tövbe edebildiği için mi?
Yapay zekâ bir gün eline bir kumanda alıp,
beni huzurlu ya da gergin hissettirebilir.
Peki ya benim huzurumun anlamını bilmeden,
nasıl beni gerçekten anlayabilir?
Anlamak, sadece verileri analiz etmek değildir.
Bazen, bir insanı anlamak için susmak gerekir…
Ve yapay zekâ bunu bilmez.
Elbette teknolojiye karşı değilim.
Beni korkutan şey, bu ilerlemenin insan olma deneyimini küçümsemeye başlaması.
Bir gün ağlamayı zayıflık, acıyı hastalık,
yalnız kalmayı bozukluk olarak kodlarsak…
O zaman insanlığımızı yazılımdan silmiş oluruz.
Evet, kabul ediyorum:
Belki çiplerle hatıraları depolayabiliriz.
Ama anıların kokusu ne olacak?
O koku, bir sabah annemizin saçından gelir.
Bir başka gün, kaybettiğimiz birinin gömleğinden.
Ve bu kokuyu, hiçbir yazılım taşıyamaz.
Eleştirmek kolaydır, ben bunu yapmıyorum.
Sadece soruyorum:
Bu yolun sonu nereye varacak?
İlerliyoruz ama ne uğruna?
İnsanlık tarihi, Tanrı olmak isteyen insanların hikâyesiyle dolu.
Ama unuttukları bir şey var:
Tanrı olmak, yaratmak değil.
Tanrı olmak, sonsuz merhamet gerektirir.
Ve biz, daha birbirimizi affedemezken,
bilinci kontrol etmeye niyetliyiz.
Bu yazıyı bir bilim insanı okuyabilir,
bir mühendis, bir öğrenci, bir robot geliştirici…
Onlara düşman değilim.
Aksine, seslenmek istiyorum:
İlerleyin, geliştirin, keşfedin… ama lütfen insanı unutmayın.
Çünkü teknoloji bir gün bedenimizi taşıyabilir,
ama ruhumuzu sadece biz koruyabiliriz.
Ve ruhsuz bir gelecek…
sessizliğin bile anlamını kaybettiği bir çöldür.
Kaleminize sağlık hocam
Yazmak eylemi de bu çabamızın bir sonucu değil mi zaten Sercan bey? Endişelerinizde haklılık payınız var ve elbette. Geçişler zordur hatta yaralayıcı. Ama olumlu yönlerine kucak açmak gerek. Elbette zararlı yanları da olacak bu kavuşmaların. Yaşayarak göreceğiz. Tebrik ediyorum. Güzel bir yazıydı...