İnsan Yetiştirebilme Savaşı
Anne olmak önce hamilelikle başlar.Tenimize,etimize içimize sığan başka bir canlının varlığını bilmek,o canlının ise bizim bir parçamz olduğunu bilmek,anne adayı olmamızı heyecanlandırır.Bundan sonra,aldığımız nefesle,atan kalbimizle herşeyimizle,hayatımız çift kişilik olur.
Doğum anı ise,acısıyla sancısıyla ecel teri döktürür.Bizi yoran,hırpalayan yoğun bir ızdırap olmasına rağmen,gelecek muştuyu beklemek,tüm acılarımızın değer olduğunu hissettirir.sancılarımız bu manevi ve ulvi duyguyla hafifler..
Kucağımıza gelen minicik bir canlının varlığın,melek kokusu,minik gövdesi,ğöğsümüze değdiğinde,bu mutluluk kat ve kat artar.
Bebek bakmanın en ince ayrıntılarını,o andan itibaren öğreniriz.lakin önceleri hiç eğitim almamamıza rağmen,annelik iç güdüsüyle,sağ duyumuzla,kontrol sistemimiz devreye geçer.amatörce başlanılan annelik,öylesine zorlu ve büyük aşamalardan geçer ki,zamanla bilgi donamımız kuvvetlenir.
Sürekli ağlamalar,her anneyi tedirgin eder.Gece uykusuz yavrusunu bekler,gazını sancılarını giderir.Emeklemeye ve hareketlenmeye başladığında,annenin dört eli,dört ayağı,dört gözü olur.ilgisini yavrusuna çevirir...
Yaşamın kıyısında sessiz sedasız büyümeye çalışan çocukların en çok muhtaç oldukları hayatı unsur sevgidir. Sevgiden mahrumlaştırılan çocuklar kıyıya vurmuş balıklar gibi titrek ve ürkektir. Ellerinden tutacak, yaşamın canlılığını yüreklerinin derinliklerinde hissettirecek müşfik bir kalbin sesini duymak en büyük heyecanlarıdır...
Fakat zamanla anne'deki o heycanın yerini sabırsızlıklar alır...
İnsanların yanılmadan olgunlaşmayacağının bilincin'de olan bir anne, hatalara karşı asla asabi bir yüzle çıkmayacaktır çoçuğunu karşısına...
En ufak bir anlaşmazlıkta birbirinin kalbini kıran, çocukların yanında kavga eden, başkalarından gördükleri rahatsız edici yaklaşımların hıncını evdekilerden çıkaran anne babalar çocukların büyüklere olan güvenin kaybolmasına en büyük nedenidir. Bunun sonucunda ise çocuklar evden kaçarak, kendilerini bekleyen sessiz tehlikelerden habersiz sokağın acımasız koynuna atarlar...
Belki'de ailelerin'de bulamadıkları o sevgiyi bir başkasının hayatın'da ararlar...
Bu aşamada anne babalar köprü altların'da, sokak köşelerin'de, mezarlıklar'da tinerin, ballinin sıcaklığın'da kendilerine yapay şefkat meleği arayan çocukları gördüklerin'de bunların sorumlusunu sakın ola ki masum yavrular olduğunu düşünmesinler. Bunların tek sorumlusu vardır o'da aileler...
İşte ağlayan kalbinin sesini duyurmaya çalışan bir gencin gözyaşları;
Madem beni doğumum'da yalnız bırakacaktın bir karakolun veya caminin kenarın'da, ne diye getirdin bu acımasız dünyaya. Bak yalnızım ve ağlıyorum, anne babalı çocukları görünce...Hatta kin, nefret duyuyor ve kıskanıyorum onları. Acımasızlığım, okşayan bir elin olmayışındandır saçlarımı. Üzgünüm, hem de çok, biliyor musun anne? Niye mi? Söyleyeyim. Gözlerinde yıldızların ışıltısını gördüğüm nice sokak kelebeklerinin, bir gecenin ayazında, kalplerindeki sıcaklığın donuklaşarak, canavarlaşmalarına üzülüyorum. Aslında ne temiz hisleri olan küçükler, büyüklerin ehliyetsiz duygularının sonucunda hayatın figürleri olmakta.
Suçlu kim? Sokağın soğukluğuna mahkûm edilerek kalplerinde sevgi pınarlarının kurumasına neden olunan masum yavrular mı, yoksa vicdanlarının sigortasını attırarak, sevgiden yoksunlaşmanın sonucunda çocukları yalnızlığa ve sevgisizliğe mahkûm edenler mi?
Çocuklar sevgiyle büyür yarınlara. Sevginizi esirmeyin ve yalnızlığa mahkûm etmeyin. Yüreklerinin sigortasını attıranlar, geleceklerini karanlığa mahkûm eden kara cahillerin ta kendileridir.
Şimdi diyorum ki ; herkes anne olmayı başaramıyor...Doğurmak değil yetiştirebilmek mesele...Sevgiyi hissettirebilmek...Yeri geldiğinde bir dost olabilmek...yeri geldiğin'de bir anne...
Unutmayın sokak çoçuklarını yetiştiren'de bir anne...
Şimdi ilk gün ki sarılın çoçuklarınıza ve cennet kokusunu çekin içinize...
Bir anneyseniz insan yetiştirebilme savaşınız başlamıştır gazanız mübarek olsun