İnsanın İnsanlık Hastalığı
Bu söylemim evrensel bağlamdadır. Sosyal yaşatılama oluşun totem tabusuyla ilgili değildir. Hayat sahibi oluşla hiçbir hayvan kendisini çok özel ve kutsal bir varlık görmediği gibi bir köpek başka bir köpeği kutsal görmez. Bu köpeğin köpek olmasından ya da idrak edememesinden değildir. Kutsal, totem alanlı tabu kuralıdır da ondan. 'Totem alan tabu kuralı' köpeğin oluşturduğu dünyada hiç bir engel ve arızaya (kesikli sürekliliğe) uğramadan yalın (tekil) akmaktadır.
Siz totem alanla dünyaya bakarsanız dünyayı başka idrak edersiniz. Kutsal sız, totem alansız dünyaya bakarsanız; dünyayı başka idrak edersiniz. Bu gözün mikroskopla teleskopla evrene bakmasını andırır. Nasıl göz bu kabilden aracılarla dünyaya bakmakla dünya farklı idrak edilmektedir. İşte sosyal gruplu benliğimiz; totemdi kutsal anlayışlı aracılarla çevreye baktıklarında sosyal özneli düşünce dünyamıza dek idrakler de çok farklı olabilmektedir.
Oysa totem dönemde ki atalar; insanı bilmediği gibi çevredeki her insanı varlığını da kutsal kıları görmüyordular. Eğer ayakta kalış ve grubunun hayatta kalışı bir dayanışmanın savunma yapısıyla, kutsallık oluşla olası ise kişi sadece grubunu, kutsal görüyordu. Kendisi için başka grup kutsal değildi.
Başka grupla karşılaşması bir kavga, bir meydan okuma, zaman zaman ölüm olmakla; biri birine av olmayla sonuçlanıyordu. Bu nedenle atalarımız da, daha henüz insan diye tanımlamadığı kendi grubu dışındaki, kendisi gibi biyolojik grup varlıklarına, kutsal dememişlerdi.
Üstelik ittifak içinde kendisine insan demeyi de yine eski grubuna göre oluşla durumu, tarif etmeyi benimseyip tanımlayacaktı. İttifak ürünü melezi insan diye tanımlamaya neden olan durum da, farklı bir düzey ve düzlemin durumuydu. Bu düzey ve düzlem, ittifakı girişmenin melez olucu yansımasıydı.
İttifakın hafıza yapan girişme şiddeti çok önemli olduğundan, İnsan kavramı da bu şideti infialin kodlarını taşıyan anımsatma oluşuyla çok önemliıydi. Bu nedenle insan kavramı kutsal oluşla kutsandı.
Bir grup, ittifakı girişme yaptığı grupla; kendi bileşke sentezine (sentezi olan melezine) insan demeyi adlandırış yapmakla ittifakını da anlamlandırdı. İttifakı grubu dışındaki kendisi gibi benzerleri olan grup hemcinsleri, yine insan değildiler. Yine insan grubu değildiler. Ta ki ittifakı gruplar arası GİRİŞME olan ürün takası (ticaret) ortaya çıkana dek bu böyle sürdü.
Görülüyor ki o aşamada atalarımız çevresini biyolojik yapı benzerliğinden çok 'sosyaldi kutsal anlayışlı totemi girişmeleriyle' kategorize edici anlamlarla bağıntısını yapmaktadırlar. İttifakı totemi, tabucu sosyal anlayışlı atalarımız; karşı ittifaklı grubu da insan ittifaklı kılıcı, kendi kült merkezli gruplarının içine katıcı yeni yeni birçok sosyal anlayışlı kutsal yöntemleri de denediler.
İttifaklar takdis edilir yollarla dokunulur, temas edilir kılınıyordu. Karşı ittifak aitlerini de kendisi gibi anlayışın, kutsayıcı görülüşüyle (takdisiyle); karşı grupla kendisi birbirine karşı, karşılıklı dokunulmaz olmanın zırhına büründüler. Bu dokunulmazlıkla bir grup karşı grubu kendi gibi insan (grup) olmanın kutsallığından sayılıp can dokunulmazlığının emniyeti sağlandı.
Bu dokunulmazlık ile eskinin yamyamlık avlanması olan tutumlarına karşı, birbirine güvencenin akdedilmesiydi. Aksi halde ittifak içinde onun totem yiyeceğini yememe, ona elle ve cinsel yolla dokunmama anlamına değildi. Bunlar ittifakla zaten meşru olmuştu. Bu türden sosyal anlayışlı kutsal yol çevreden kült merkezine gelişle giderek ittifak merkezinden çevreye doğru genişledi, düzenlendi.
İnsanlar kutsallık tanımına, grup kutsallığı kavramından yaşanılasılarıyla yola çıkmıştı. Bu kutsallığı sosyal anlayış yapmıştı. Buradan ittifakın kutsallığına gelmişti. İttifakıyla, ittifakın melez ürünü olan kişilerini; insan deme kutsaması içine soktular. Ve takdis etmeye başladılar. İttifakı kült, takdis etmeyi sosyal kurumlaşma kılışla, melez kişilerine ittifaka boyun eğici aitliğinin kimliğini veriyorlardı.
Takdis, melez kişinin ittifak aiti olmasını, ittifakı grup taraflarına onaylatmaydı. Takdis işini, eylemli ve meşruiyetti oluşuyla melez olmayan, totem mesleğini ittifaka öğreten ilk yalın totemiler yapıyordular. Etnik grupların tümü olan kutsal kişilerin kurul (gruplar) konsorsiyumuydu. Melez insanın dünyayı (ittifak içini) doldurmasıyla melezlik (insan) meşru olmuştu. Totem kişilerin öğretisi o ari, o saf soy da zaten kendi miyadıyla ortadan kalkmıştı. Yeryüzü İttifakı, insanların (melezlerin) soyuyla dolmuştu.
Kutsallık, şimdiki takdisi olan 'ittifakı sosyal anlayışlı kutsama seromonisiydi'. Artık dünya yeni ittifakı kutsallıktı anlayışların idrakiyle (zihinsel içsinimiyle ittifakı) yaşantılım ediliyordular.
Yalın totemi etnik grup kişileri, ittifak içinin ürünü olan melez ürünlerini, ittifak birliği içinde kılmak için takdis etme işini yaptılar. Böylece takdis (kutsama) geçiş dönemi ritüellerine dönüştü. Etnik ari grup kişilerinin ortadan kalkmasıyla (miyadi ölümleriyle), kutsama ritüeli hükmen ortada kalkması gerekirdi. Oysa takdis (kutsama-onu öyle meşru kılmanın sosyal güç ittifakı olmanın) yeni anlamıyla ve gelenek oluşuyla, ruh geçişi türü el verişle kült merkezi temsilciliği eline geçişle sürdü.
Yalın totemler ikizleşen anlamlarla emzirme, kutsal evlilik yapma yoluyla bir grubun değil de grupların da saygıladığı her biri bir sosyal yasa ( tüzelin) olmanın, anlam kodlanmalı simge, edilmesiydiler. İlah somutluklarının kendilerinin her biri yasaydı. Tüzeli olan karşılıklı ikizleşme ittifakı olan kutsal anlayışlı söylemler, kült merkezi temsilciliğine dönüştüler. İlahlar her biri bir şeyi düzenleyen tüzeli yasaydılar.
İlahlar artık atalar söylemli aktaran ruh (özneli sosyal soyut anlama) olmaktan çıkıp; gruplar ittifaklı ahitsen sözleşmeli, ittifaka göre düzenlemeler yapmanın tüzeldi öznel anlayışına dönüşmüşlerdi. İlahlar, ittifak içinde; tüzel olmanın somut imleyeni olmak için yasa oluşla, söz oluşla, örnek eylemcisi oluşla vardı. Bu nedenle ittifak için önce söz (ahitleşme-manifesto-tüzelin-yasa) vardı. Kral Urukagina Pİ-LUL-DA diyordu. 'Önce söz vardı'; 'bu yetmeyince yasalar oldu' diyordu.
İlk ittifakl ar; totem gruba ait totem kişiler eliyle yapılan bir Mağına Carta manifestosuydu. İttifak içi sosyal anlayıştaki karşılığı, takdis eden somutluktu. Bu somutluğun ittifak içi temsilcisi de, kült merkezindeki kurul olan ilahlarla; kurul başı olan ilah, aiti eylemle temsil olunmanın sembolüydü.
Grup totem kutsallığı ittifakı takdisle kutsal kılınmanın ittifak birliğine (sentezine) seslenen manifesto ilanına dönüşmüştü. İttifakı takdis, melez ürünün; 'insan olmanın' ve ittifakı onaylasan yapan ilk atalardan olmasını kutsama sözleşmesiydi. Yani ittifak insanın takdisi ve kutsal olmasıydı. Yani yalın som totem anlayışın değil ittifakın kutsal kılınmasıyla; ittifakın yeni anlam edinmekle sürecin ittifak üzerinden içsinin yapılışla soyutlanmasıydı.
İttifakı insanın kutsallığı köleci dönemle adeta ortadan kalkmıştı. Şimdiki kutsallık mülkün (adaletin) kutsallığıydı. Bu kutsama takdisiyle 'adalet (yeryüzünü dağıtma-paylaştırma oluşla) mülkün temeli olmuştu'. Artık adalet mülkünüze göre tanımlanıp belli oluyordu. Mülkü olan hırsız (haksız) olamazdı.
Çalışmanız-çalışmamanız mülke sahiplikle belli oluyordu. Mülkünüz varsa çalışmıyordunuz. Mülke sahipliğinize göre efendi ya da kul oluşla, adalet gerçekleşiyordu. Efendi ya da köle olmanız, mülk ediniş biçiminizdi. Yeni olan totemi takdisçe kutsallık buydu. Şimdi, İlahi Takdiri kutsal kılıyordular.
İlişkilersen yansımanızla mülkün sahipliğini belirleme olan adalet; o sisteme göre mülkün olacak diyemediğinden çalmamalısın diyordu. Yani, mülke göre olan adalet, mülksüze hırsız diyordu. Çalmanızında-çalmamanızın da saptanması olan adalet, yine mülke sahip oluşunuzla beliriyordu.
İlk kavga olan mülk edinme ve mülksüz olmanın sembolizmi, Gılgamış-Enkidum (Habil-Kabil) cinayeti üzerinde şeytana uymak oluşla ifade edilip; ilk dezenformasyonu yapılıyordu. Gelişen özel mülkiyetçi sahipleniş eğilimleri, ittifakın ilk özel mülkiyetçi, yaşanımla sahiplenmenin simgesi olan öldürme işini yine mülke sahip olup olmamanızın süreciyle ortaya koyuyordu. Darbınız, gasplarınız; mala mülke sahip olamamanın ya köle olunuşuyla ya malın müsaderesiyle (el konmasıyla) oluşuyordu.
Devlet gücü mala el komayla (vergiyle) meşru ve haklı ve adaletli oluyordu. Her şeyin temelinde mülk vardı. Mülkten yansıyan sahipleniş (iktisap) şekli adaleti belirliyordu. Bu belirlenime (adalete) göre mülk, takdirle ve keyfi oluşla dilediğine dilediği gibi verilmişti. İçsinilen buydu. Bu içsininler semboller üzerinde köleci ittifakın sözleşi imanı oluyordu. Süreci mülk ilişkilerine göre yansıtmanın adaleti vardı.
Sadaka veriyorsanız, yardımlaşıyorsanız, zekât veriyorsanız bunun adaleti yine mülk ilişkilerini yansıtır olmaya göreydi. Başka nasıl adaletli olacaktınız ki? Önce dengeyi bozacaksınız, sonra dengesizliğe göre süreci sadakalarla dengeye getirecektiniz. Ve her şeyin temelinde mülke sahiplik bulunmasıyla gerçekleşen adalet sözünü, ben demiyordum 'ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR' veciz sözüyle bu söylem yüz yılların vurgusuyla pekişiyordu.
İnsanlar bir kodlama simgesi olan Fransız devrimine gelip ulus kimlikli yurttaş oluşla 'adaleti' insan emeği ekseninde; emeği takdis eden kutsamayla meşrulaşmaya başladı. İnsanın insanlığı da adaletin eksen kaynağı da değişmeye başlamıştı. 'Adalet mülkün temelidir' söylemi bir anı ve gelenekti hatıra olmasıyla artık şimdiden geriye doğru yavaş yavaş tarihsel aşamanın bilinci olarak kalacaktı.
Efendi köle ilişkisinin ceberrutluğundan yeniden insan olma fikri geliştirilmişti. Hep Adem'den (Apsu'dan) Eva'dan (Tiamat'tan) gelme kardeşler oluşla din ve iman kardeşliği üzerinde insan olmaya geçilmişti. Görüldü ki din kardeşliği de efendi köle ilişkisini yine Mevla -Mevali üzerinde sürdürüşle, pansumani debelenmeyi uzatmakla, hiç işe yaramıyordu.
1789'da İnsan, insan olmakla, yeni insan; mülkün belirleyişine göre değil de özne nesnel emek gücüne göre ilişkileri düzenlemekle adaletli ya da adaletsiz olmayı saptamıştı. Artık bu anlayış çerçevesinde hırsızlık yerine (çalma hastalığı, sosyal yaşantı öykünmesi gibi istisnaları bir yana bırakışla) sömürü çarpıklığı oluşla, sadece mülksüz olan değil, mülk sahibi de hırsız olabiliyordu. Artık adalete bu şekilde oluşla bakılıyordu.
Şimdi yeni insan özne nesnel emek gücü oranında sürece katılan bu süreçle saygın ve adaletli olunan ve adaletli olan insandı. Yeni insan artık salt kendisine eşrefi mahlûk kutsaması kılmıyordu. Biliyordu ki kendisi sosyaldi totem anlayışça özel bağıntılar içinde kutsaldı. Oysa genel bağıntı içinde en az bir virüs, bir inorganik süreç kadar yaşamsal oluşla kutsaldı.
Bu nedenle bir zaman karnını doyurduğu bitki, hayvanları özel yaşam alanlarında koruyup kaloriferli ortamlarda hayat bulmalarını sağlama sorumluluğu üslenişi,emek eksenli anlayışın sahiplenme kutsalı oluyordu. Sosyal insanın canlılar ve çevrenin kutsallığı deme noktasına gelmesi ve bunu açık açık seslendirmesi için MS' ki 21. yüz yıla gelmesi gerekecekti.
11.12.2014
Devamı var
Derin bir sosyoloji ve tarih bilgisi ile engin bir genel kültür birikimi gerektiren bir yazıydı. Tebrikler ve teşekkürler gönülden Üstat...👍🤐👍