İntihar Mavisi Sulara Yazılan Sevda Mektupları - 5
Ne kadar çok üşüdüm bu hafta sonu, hayalinle bileyken ne çok kalabalıkmışım sevgili. Evimi su bastı, odam, yatağım şiirlerim her şeyim sular altında kaldı. Derin üzüntümün sebebi yatağımın, halıların ıslanması değil, asarsın duyguların gibi sorgusuzca ipe, havaya düşer cemre kuru ama ya şiirlerim ne olacak, hepsi sana yazılmıştı, sana ve sensizliğe yazılmıştı mısralar ve mürekkepleri isyanlar olsa bile birbirine karıştı gitti. Canım çok acıyor sevgili. Bilirsin isyanları hiç sevmem ben, öğretmen de değilim bir şey öğretemem belki ama aşkla yazılan şiirlerime sensizlikte yazılan isyankâr mısraların mürekkebi karışınca, tenine ilk kez dokunulan bir kadının ürpertisini yaşar gibi ürperiyor içim. Bir de yıllar sonra karşıma çıkan yazar arkadaşımın halini görünce ürperdim, gözleri çökmüş, o devasa boyuttaki adam kuş kadar kalmış, bana bakarken sanki bir değil birkaç yanı eksik gibi duruyordu. Ne olduğunu sorduğumda aldığım cevap beni yanılgıya yönelten bir cevap değildi, 'Aşk yüzünden...' İçimden mırıldandım; 'Öyle..... ya.... aşk yüzünden!' Gözlerinin yangını belliyken, 'Dostum kusura bakma, gözlerim yanıyor hayata baktıkça, bir de diğeri iç kanamadan dolayı çok net görmüyor, sadece rol yapıyorum o da beni yoruyor' dedi sesi titreyerek...
'Aslında kader değilse bir şeyler, insanlar birbirlerini kaybetmek yerine yahut birbirlerinin canını acıtmak yerine, dışarıda can acıtıcılarına inatla birbirlerinin acıyan yerlerine merhem olabilseler, aşk gerçekliğinde ağlanılan bir acı olarak kalmazdı, biliyor musun ben çok sevdim onu, ilk görüşümde çok sevdim, hayatta yaşananlardan dolayı beni en iyi o anlayabilir diyerek sevindim onu bulduğuma, sonra her şeyim olabilir mi diye düşünürken ben ona her şeyim gibi davranmaya başladım. Acıları anlattım, sevdalarımı yaşadım, aşk kokuyordu kadınım, o benim canımdı ben onu çok seviyordum ne kadar beni anlayamayıp üzse de ama ilk günden itibaren bana hiç güvenemedi yaşadıklarından dolayı, hep ihanetperver sandı gülümsediğim her kadına karşı, birine bir selam versem onunla yattığımı düşündü, kimi zaman bende olmayan şeyleri olmuş gibi gösterdiğimde verdiği tepkiler insanüstü bir tepkiydi, bilseydim o kadar canımı acıtacak yapmazdım aslında... Ben onun ilacıydım bu hayatta, ama nedense o güvensizliğine dair bana karşı sanki düşmanıymışım gibi davrandıkça üzülüyordum, ben sana ne yaptım diyerek soruyordum ve bir baktım ki, ben ilk defa böyle sevmiştim rahmetliden sonra, anladım ki o da beni çok sevdiği için ben onun gözlerine ektiğim gözyaşlarını görmüş, hayatında çıkarsam daha mutlu olacağına inanarak çekmiştim ruhumu ondan...
Aslında biz bizdik, fakat nedensizce sizleştik. Dualar ederken dikkatli olmalı insan, eminim şimdi bir yerlerde çok mutludur. Çünkü hayatında gözlerine yaş ekecek biri yok, ben ona layık değildim zaten, gözünü ölümle dikmiş bir şair müsveddesiydim. Ben ondan devasa bir aşk beklemedim, yargıladıkça üzüldüm, hayatımda üzülmemi istemiyordu ve beni üzmek için elinden geleni yapıyordu en yakınımdakiler, kanımdakiler, canımdakiler ama onların yaptıkları canımı bir nebze bile acıtmazken yargıladıkça ruhum beni 'yapma' diye haykırıyordum, o ise yapma derken sadece menfi bir haykırış sanki galiba, oysa yapma seni seviyorum, herkes yapıyor ama sen yapma o zaman azalıyorum diyordum ona...
Hayatımda bazı şeylere mecbur kalışımda bile çok sevdim ben onu ama , ben günahkar doğmuştum, günahımı onun boynuna yüklemeye hakkım yoktu, biliyordum yalnız veda edeceğimi bu dünyaya ve artık ben onun ağlamasını istemiyordum. Hayatında kalsaydım, o hep kolayı seçtiğimi sandı, daha çok ağlayacaktı. En son 'kolay mı sanıyorsun, dayanamıyorum' sözünün sonunda anladım. 'Seni acılarını, mecburiyetleri, taşıyacak gücüm yok senden gitmek istiyorum ama bunu yapamıyorum gücüm yok' der gibiydi bunları söylerken. Anladım. Haklıydı. Yanlış yapmıştım, hayatımda ben hep platonik sevdim, olmayan öykümsü kadınlarıma romanlar yazdım ama ilk kez aleni sevince anladım ki... Buna hakkım yok! O gittikten sonra, hep oynadım hayata, şimdi bana küfrediyordur, şimdi bana beddua ediyordur diyorum ve ona gülümseyip onu benden alıp bana yokluğu veren hayata karşı oynuyordum artık. Keskin bir bıçak gibiydim artık.
Kim olursa olsun, yanarken kendi ateşimde, kimleri kırıp kırmadığıma bakmıyordum. Aslında değişen hiçbir şey yoktu benim açımdan, sevgisinden zerre kadar bir şey eksilmedi ama yargılanmakta hoşuma gitmiyordu. Benim adıma düşünüp hareket etmesi belki güzeldi, kararları ben kendim aldım hep acılarımdan dolayı başkasının almasını ise asla alışamadım, birlikte alınsaydı belki, benim yapmadığım şeyler hakkında sen şunu yapıyorsundur diyerek yargılamaları da en çok beni üzdü hayat içinde... Ya ben sevdiklerim içinde, sevdiğim içinde ona en güzel olanı, zarar vermeyeceğini düşündüğümü yaptım aslında ama onu bile yargılayıp sorgulayınca, yapsam canım yanmaz, yapmadan yargılanmak canımı yaktı ve artık dayanamıyordum can dost. Kaybettim, çok ağladım gözlerimin birini kaybettim, çok üşüdüm, hasta yatağımda yatarken gözlerini kapıya dikip gelecek birinin olmasını ümit eden hastaları anlayabiliyorum artık... Her şeyimi kaybettim, ama bir tek nefes aldıkça nefesime karıştırdığım onu kaybetmedim. Son zamanlarda daha bir huzurluyum, sanırım bir yerlerde Kur'an okuyor birileri ve anladılar, benim gözümden bakabildiler ki, ruhum biraz daha huzurşu, ama tüm bedenim yanıyor, aşktan diyeceğim.
Demiyorum, inanmayan insanlar kıçlarıyla gülüyor, 'öyle ya... Aşktan' diye dalga geçiyor, canım acıyor. Sustum artık... Sen sen ol ne olursa olsun, nefesine karıştırdığın insanla asla kavuşamasan bile en azından birbirinize hak vererek, destekleyerek yanınızda olun, çünkü siz birbirinizi gözünüzdeki nazardan sakınırsınız, bizde öyleyiz işte, dili geçmiş konuşmuyorum bak!'
Çok üşüdüm bu hafta sonu, bedenim sanki bir anda ateşe atılan bir pervane gibiydi, üşümelerim geçmiyor, damarlarım iyice tıkandı mı ne, dua ederken iyi dua etmeli insan, üşüyorum ve gözüm kapıda ama yalnızlıktan başka girip gelen olmuyor. Ah canımın cananı umarım ben yokken anlamışsındır, seni nasıl sevdiğimi, sen sevmiyor diyerek küfretsen de, küfürlerini sıralayıp, isyanlarını bir harman gibi yığsan da... Keşke yapmadığını bilseydim, ilk gün gibi hiçbir şey olmamış gibi başlardım hayata... Çok çirkin olmuşsun Piraye, gözlerin çökmüş, ben küfreden, isyan eden, kendine bakmayan, ağlayan sızlayan kadınları hiç sevemedim. İğrenç gözüküyorsun, bu mu kendine böyle mi bakıyorsun. Yok sen beni tanımamışsın, yazık. Hadi yapmadım, küfretmedim, sesini duymak bana yeter bir ömür gerisi ne olursa olsun yanında olacağım de rüzgârla ve yürekten... Çünkü duacıyım ben, internetten, telefondan beni korumak adına soğutan meleğime... Artık maillerime bakmıyorum, mesajlarıma bakmıyorum, o nedenle rüzgarla yolla diyorum ya... Can özüm iyi ki uzaklaştırdın beni şu sanal dünyadan...
Anadolu kartallarını izledim bu hafta sonu, ne çok ağladım, ne çok biz vardık sanki keman vardı, pilot vardı, uçak vardı ve en önemlisi babasına yetişemeyen evlat vardı. Anneme de dedim, hayatını yaşa ben yokmuşum gibi, görevimi de yerine getireceğim, evlatlık görevimi, herkesin sesi kesilecek, söylenecek söz kalmayacak ama 'ölürsem ağlamanı istemiyorum anne, çünkü ağlamaz bize yakışmaz, onun dışında özgürsün' dedim. Vücudum ağır geliyor artık, suskunum, dalgınım, kendimde olmadığımı söylüyor kendinde olan insanlar. Babamın acılarını şimdi daha iyi anlıyorum. Oğlum sen bilemezsin çektiklerimi demişti! Gözlerim doldu yine, hani harmandalı oynayacaktık baba oğul? Şimdi millet soracak düğün dernek kurulursa bir gün, 'Damat neden harmandalı oynarken ağlıyor, neden tek başına oynadı kayın pederini kabul etmedi?' Kim bilir neler diyecekler belki ama yıllar önce rüyası görülmüş be baba, bir düğünde bir damat hıçkırıklarla harmandalı oynarken görürsen tereddüt etme o benimdir baba. Seni çok özledim, şimdi intihar mavisi sulara sevda mektupları yazıyorum baba... Yazar olamadım, bir kitabım da yok hala...