İntikam ve Adalet
Yolculuk Başlıyor
Hayal kurabilmek için genellikle gözün kapatılması gerektiği yaygın bir düşüncedir. Aslında gözler açıkken de hayal kurabiliyor olsak da biz geleneği bozmayalım. Gözlerimizi kapatıyoruz ve geçmişe doğru yolculuğumuz başlıyor. Gittiğimiz yerde ve zamanda bugün sahip olduğumuz ve olmadan yaşayamayacağımızı düşündüğümüz şeylerin neredeyse hiç birisi yok. Apartmanlar yok, hatta bildiğimiz anlamda evler yok. Asansör yok, otomobil yok, tren yok, uçak yok, gemi yok… Makinalar yok. Bilgisayar yok, cep telefonu yok. Doktor yok, hemşire yok, eczaneler yok, ilaç yok. Hepsinden önemlisi Devlet kurumu henüz yok. Issız, yemyeşil geniş arazilerin uzandığı, hayvanların rahatça gezindiği bir yeryüzü hayal edin. Yeryüzündeki insan topluluklarının sayısı o kadar az ki, bugün bir şehre sığan insan nüfusu tüm Dünya’ya dağılmış durumda. Hepsi bu kadar…
Bir mağara adamı gözümüze çarpıyor az ileride. Uzaktan izlemeye başlıyoruz onu. Mağara adamı adlandırması elbette ki kendilerine mesken tuttukları bu yerlerde yaşıyor olmalarından kaynaklanıyor. Zihinsel gelişimleri ne düzeydeydi, bugünden geriye doğru baktığımızda çok da net olarak yanıtını bilemediğimiz bir soru bu. Ama insanı diğer canlılardan farklı kılan bir şeyler vardı, ve bunlar her zaman da mevcuttu; az veya çok…
Mağara adamımızı izledikçe yaşamına dair bilgiler ediniyoruz. Kendisine yakın yerlerde bulunan diğer insanlarla belirli bir iletişiminin ve etkileşiminin olduğunu görüyoruz. Ancak yine de bizim mağara adamımız tek başına yaşamını sürdürüyor. Belki bulunduğu coğrafi çevre içerisinde küçük topluluklar oluşturana insanlar vardır. Bu bireysel bir tercih mi, yoksa toplumsal yaşam biçimlerinin bir sonucu mu şu an bilemiyoruz. Bir iletişim aracı olarak dil ne düzeyde gelişmiş henüz bu konuda da bir bilgiye sahip değiliz. Mağara adamımız henüz karşı cinsten bir eşe de sahip değil. Gündüz yiyecek bitkileri topluyor veya avlanıyor gece hava kararmadan mağarasına dönüyor ve taşları kullanarak ateş yakıyor, çünkü bahar mevsimi ve havalar yeterince ısınmamış. Üzerindeki giysiler avladığı hayvanların postlarından belirli bir tecrübe ile yapılmış.
Mağara adamımız yine günlerden bir gün avlanmaya çıkıyor ve neredeyse bütün gün uğraşıyor. Sivriltilmiş bir sopayla yakaladığı büyük tavşanın kulaklarından tutmuş olarak Güneş batarken yorgun bir biçimde mağarasına geri dönüyor. Büyükçe bir kayanın önünden geçmekte iken birdenbire kendisi hiçbir şey anlayamadan, taşın arkasından başka bir mağara adamı elinde kalınca bir sopa ile fırlayarak ortaya çıkıyor ve bizim mağara adamımızın başının arkasına tüm gücüyle vuruyor. Mağara adamımız acı bir çığlık atarak yere yığılıyor ve başından kıpkızıl bir kan toprağa akmaya başlıyor. Diğer mağara adamı yere düşen tavşanı aldığı gibi hızla kaçarak uzaklaşıyor. Hikâyemizdeki başrol oyuncumuzun gözü kararıyor ve bayılıyor. Ancak birkaç saat sonra kendine geldiğinde hava çoktan kararmış olduğundan kendisini serin bir gecenin içinde buluyor ve güçlükle ayağa kalkarak mağarasının yolunu tutuyor. Bu arada başındaki yaradan dolayı da büyük bir acı duyuyor. Barınağına ulaştığında ateş yaktığı köşeye doğru ilerliyor ve orada bir süre dinlendikten sonra ateş yakarak küçük bir çukurun içinde sakladığı tahılları yenebilir bitki köklerini alarak karnını doyuruyor. Hekimsiz, ilaçsız kendiliğinden iyileşiyor birkaç hafta içerisinde. İşte tam da bu noktada onun ve bizim önümüze kritik bir soru çıkıyor. Mağara adamımız ne yapacak?
Bütün bu anlatılanlar bir hikaye olsa da emin olun tarihin bir yerinde yaşanmış olma olasılığı çok yüksek.
Aynısını o da diğerine yapacak. Kalın bir sopa bulacak ve pusuya yatacak. Sonra da düşmanının üzerine atılacak uygun zamanda. İntikamını alacak…
Aceba gerçekten öyle olabilir mi her zaman?
1. Orantısız güç uygulayıp istemediği (veya artık istediği) bir sonuca ulaşabilir. Kendisini yaralayan kişiyi öldürebilir.
2. Aralarında kan davasına benzer bir husumet gelişip başka insanlar girebilir işin içine.
3. Başarılı olduğu takdirde işin kolayına kaçarak bundan sonra avlanmak yerine başkalarını soymaya devam edebilir. Yani ezilen kişi kötü örnekleme ile ezen kişiye, zalime dönüşebilir.
4. Yanlış kişiye zarar verebilir.
5. Karşısındaki kişi sandığından daha güçlü ve yetenekli olduğu için tekrar yenilip bir kez daha yaralanabilir.
6. Etraflarındaki diğer insanlara kötü örnek teşkil ederler.
İşte de devlet kurumuna tam da bu nedenlerden ötürü ihtiyaç duymuştur insanoğlu. Adalet, intikamdan farklı bir kavram olup tarihteki denemeler neticesinde farklılaşarak ortaya çıkmıştır.