İşimize Geleni Söylüyoruz
Şöyle geriye doğru baktığımızda, neler neler yaşamışız bu hayatta diye söylendiğimiz olmuştur illa ki. Aynaya bakarken gördüğümüz resim, ak saçlı, ak sakallı, ak bıyıklı, yorgun bakışlı birisine götürüyor. Kısacası kendimize götürüyor. Ondan sonra da vah vah, ne olmuş bana, yaşlandık be yaşlandık demeden duramayız değil mi ? Bu yaşlanmayı istemesek bile kabulleniriz bazen. Ama bazen olur kabullenmeyiz.
Şimdi bir futbol maçına halı sahaya gidip oynasak, oraya buraya koşsak, gençmiş gibi davranıp bizim çocuğumuz yaşında sayılan gençlerle aşık atmaya kalkarız. Ya da bir şekilde gaza geliriz. Bunu kendimden biliyorum çünkü. Geçen senelerde böyle halı saha maçında en yaşlı bir ben vardım, bir de bizim kiracımız vardı. Geriye kalan 19- 20 21 yaşlarında gençler, içlerinde kendi çocuklarımız da olmak üzere adeta meydan okumaya başlamıştık onlara eh işte. İkimiz ise 44 yaşlarındaydık. Ara ara, daha bizden iş geçti sanıyorsunuz lakin, henüz iş geçmedi. Bizi yaşlı mı sanıyorsunuz öyle ? diyerek maçı tamamlamaya çalışıyorduk. Sonuçta hırıl hırıl zor nefes alıyorduk. Bizim mahallede dik bir sokak vardır, o sokağı güç bela tırmanmıştık.
İşimize geleni söylüyoruz galiba. Yeri gelince yaşlandık deyip kendi kabuğumuza çekiliyoruz. Yeri gelince de enerjili olup kendi kabuğumuzdan çıkıyoruz. Bir ortasını tutturamadık gitti. Gönül genç kalmak istiyor. Geçen yıllar buna müsade etmiyor. Gerçekleri kabul etsek iyi olacak.