İskeleler ve ben
Çok küçük yaşlarımdan beri iskelelerin yalnızlığı ve bekleyişleri beni etkilemiştir.
Büyükadaya günü birlik gidişlerimizde, akşamüstü sahildeki çay bahçelerinden birinde vapurun kalkış saatini bekleyişlerimiz aklıma geliyor. Sanırım vapurların kalkış saatleri arasındaki zaman bir saatten fazlaydı. Önce iskeleye gidilir, vapurun kalkış saati kontrol edilir, sonra çay bahçesinde o saate kadar zaman geçirilirdi. İşte ben tarifeye bakıp çay bahçesine yönelmeden önce bir süre o iskelenin yalnızlığını seyrederdim. Sahildeki çay bahçelerinden birinde oturup vapurun kalkış saatini beklerken de, iskelenin dışında biriken kalabalıkta, İstanbul'daki işlerinden dönecek olan sevdiklerini karşılamaya gelen adanın yerlilerini, adaya günü birlik gelenlerden ayırmaya çalışırdım. Eskiden günü birlik gelenler az, ama sevdiklerini karşılayanlar çok olurmuş. Hele yeni evlilerin kavuşmalarına şahit olmak, eski Türk filmleri gibi duygulandırırmış insanı.
O zamandan bu zamana iskeleler hep duygulandırmıştır beni. Yalnızlıkları, bekleyişleri ve bayram yeri gibi, düğün, nikah salonu gibi kalabalık kavuşma anları.
Bazı iskeleler şanslı; 15-20 dakikada bir vapur yanaşıyor, vapur kalkıyor. Bazı iskelelere 1-2 saatte bir, bazılarına sabah akşam, bazılarına ise haftada 1-2 vapur yanaşıyor. Bir de artık hiçbir vapurun uğramadığı iskeler var. Yalnızlıkları içinde kendi kendilerini yiyip bitiren iskeleler...
Özellikle denizden çekilmiş boş iskele fotoğraflarına bakmaya, ya da vapurda giderken gördüğüm uğranılmayan iskeleleri görmeye dayanamıyorum. Kendi yalnızlığımı görüyorum o iskelelerde. Bazen insan aynada kendine bakar da ağlar ya, işte kendimi öyle hissediyorum.
Bir zamanlar ben de işlek bir iskeleydim. Çünkü benden ayrı kalmaya dayanamayan bir vapur vardı. İçini doldurur da gelir, bütün içindekileri boşaltır, benim içimdekileri alır, boş zamanlarında ise hep bende demirli kalırdı. Benim bir parçamdı sanki. Mesela ben Beşiktaş iskelesiysem o da Beşiktaş-Üsküdar vapuruydu. Bana aitti yani. Ne bana başka bir hattın gemisi yanaşır, ne de o gider başka bir iskeleye yanaşırdı. Ben hep onu beklerdim, o hep bana gelirdi. Bana vapur lazımdı, ona iskele. Öyle güzel tamamlıyorduk ki birbirimizi...
Şimdi yapayalnız bir iskeleyim. Hiçbir vapurun uğramadığı bir iskele. Seçiciyim elbette, öyle her önüne gelen vapur yanaşamaz bana. Ben vapurunu kaybetmiş bir iskeleyim, seferleri iptal edilmiş bir iskele.
Deniz kıyısında beklediğim sürece, bu deli denizin bu garip iskeleye hangi vapuru yanaştıracağı belli olmaz diye, bir ümitle bekliyorum.