İsmet Baba 1
Kuzguncuk' da bir pazar... Onca senenin ardından, unutulmuş bir iskemlenin tozlu tarafından bakarak Boğaziçi Köprüsüne, usulca damlıyor satırlara yazmak istediklerim....
Sürekli gittiğimiz bir yer var. Adı; 'İsmet Baba'. Uzunca zaman şiirlerimi,romanlarımı yazdığım ve geleceğe dair sözde planlarımı yaptığım Kuzguncuk sahilinde küçük salaş bir mekan. Daha önceleri sadece çay içmeye gittiğim,aslında yüzüne dahi bakmadığım bir adamdı İsmet baba. Uzun boylu,mavi gözlü... Bıyıkları; son zamlardan sonra tütün rengine boyanmış, inadına asi inadına devrimci bir adam. Kuzguncuk Çınaraltı meyhanesine dik yokuşlu, Sedef manavın çaprazındaydı evi. Cumbalı,baba yadigarı bir Osmanlı evi... Altın varaklı kapı, camın önünde begonyalar, kapıdan üst kata doğru uzanan bir sarmaşık...
Yıllardır da bir nedenle kavuşamadığı Neriman ablanın tam karşısında oturuyordu İsmet baba. İcadiye caddesinde küçük bir antika dükkanı vardı Neriman ablanın. Çocukları Almaya'dan dönmemiş, o deniz feneri gibi çakılıp kalmıştı Kuzguncuk'da...
Gençlik yıllarını,gece saat on ikiden sonra dinlediğimiz, sakız rakısını şalgam ile içen, inadına İzmirli bir ağabeyimizdi İsmet Baba! Yunan mitolojisinden tutun da, denize dökülen balıkların bile soyadını bilirdi bu adam! Ki, bu dar ve yokuşlu yolların en karanlık gecelerinde tanışmış Neriman abla ile. O zamanlarda sarı,ipten ve içinde ne olduğunu gizlemekten korkmadığımız bir file ile inerken Uryanizade sokağından, Arnavut kaldırımında yorgun bir kadın çarpmış gözüne, ''aslında çarptığı kalbi de'' ! '' bizde göz sayalım bir kaç kadehten sonra bu muhabbeti'' diyerek kapattık konuyu. Çünkü ağız ile içilmeyen sakız rakısı yapışıp kalıyordu insanın vücudunda...
Yıllarca dinledik İsmet babayı , o anlattı, biz dinledik sakız rakısıyla. Hikayelerin devamını da, ayıltan kahveleri ile meşhur olan Neriman ablamızdan dinledik... Ona bakılırsa, aldatmış bir yetmiş beş boyunda Yunan bir kadın ile kendisini. Bir daha da o olmuş,iki düşman ülke kesilmiş yürekleri birbirlerine. Her ne kadar asılsız da olsa. Sabahları ekmeğini,öğlen sigarasını, akşamda viskisini hiç eksik etmedi İsmet baba... Hikayeler asıllarını hep gizlermiş derler ya, bizde hikayeleri hep farklı kanallardan dinledik yarım bakan gözlerimiz ile...
Sonra bir yaz öyküsü gibi gitti buralardan İsmet baba... Kimse anlayamadı, önce ocağını sattı,sonra mekanını... Sonrasında adı meçhule karışan isyankar devrimciler gibi elleri kelepçeli geldi mahalleye. Neriman abla viskisini bıraktı balkona,balkonda derin bir çatlak izi ayrılıklarından kalan, düştü de tutamadı ellerinin arasından... Usulca baktı batan güneşin arkasından,gökyüzü siyah İsmet babanın gözleri mavi ve Neriman'da , polisler iki kolunda, hasret uzakta...............................................
Devamı nasıl olacak bilmiyorum ama benim düşüncem sonraki bölümde iki başrolün de tanışma hikayesi, aşkları ve arada İsmet babanın gençlik yıllarında başından geçen maceralar olacak yönünde. Heyecanla bekliyorum. Sanki sen karşımda oturmuşsun da sakız rakısı gölgesinde sohbet ediyormuşuz gibi samimi, içten bir anlatım. Sayende sokak sokak gezdim Kuzguncuk'ta. Eyvallah... Muhabbetle...
Merak ettim şimdi tam heyacanlı yerinde kesmek olurmu
Güzeldi betimlemeler adeta görmediğim kuzguncuğu gördüm, kutlarım kaleminizi
Bir dönem yoğun,şimdi arada da olsa gittiğimiz ,çok bilindik bir mekan:)
Anımsattınız
Kutlarım .