İttifaklardan ne Anlamalıyız 1
1
Hemcinslerimiz dünyaya gelirken ekip dikmeyi bilerek, bir meslek icra ederek yeryüzüne gelmediler. Hayat, çevredeki etki tepki ilişkileri içinde gıdım gıdım oluşmuş bir süreci intikaldi.
Hayatı öngören tutum alışlar milyarlarca, milyonlarca yıl içinde adım adım biriken kod tekrarlı deney sel tutumlarını saklayan depo eden bir kodlamaydı (genetikti).
Milyarlarca, milyonlarca yıl öncesinin çevre girişeni içermeleri içinde, daha düne kadar üreten ilişki yoktu. Çevrede olmayan hayatın kendisi içinde de yoktu.
Bu nedenle üreten ilişki genetik yapı içinde yoktu. Üreten ilişki kolektif birim zamanlı kolektif bir artık zaman ilişkisi içinde ortaya kondu.
Üretim ilişkisi kolektif yapı içinde kolektif geçişeni bir yetenekti. Üreten ilişki, asla kişisi bir yetenek değildi. Kişisi bir yetenek içinde olsa bile (!) kolektif süreçler ortaya konmadan bu yetenek ortaya çıkamıyordu.
Kısacası üreten ilişki başlangıç hayatının içinde yoktu. Bu nedenle üre-ten ilişki genetik kodlu yetenek değildi. Üreten ilişki kolektif kodlu kolek-tif etkili yansıma ile kişisi yeteneğin becerisi durumuna dönüşmüştü.
Üretim ilişkisi de yine hayatın kendisi ile kolektif çevre girişmesi içinde yansıyacaktı. Ancak bu yansımanın belirticisi, belirleyeni hayatın ken-disi değildi. Kolektif güçtü.
Kolektif genetik kodun ilki iş bölüşümü, yardımlaşma, dayanışmaysa, paylaşma sağlatmasıysa, ikincisi birincisinin üzerine üreten bir kolektif üretim ilişkisiydi.
Kolektif üretim ilişkisinin kodlarını taşıyan hayat türüne İNSAN diyor-duk. İnsan üretim ilişkisini ittifakı üretim hareketine çevirmenin yine ko-lektif bir genetik kod ürünüydü.
Kolektif devinme, süreci üreten ilişkisine götürecek olan yansımaları veren yaşamsalları eyleme koydurucu bir olanak zemindi. Zemin dü-şünmelere vakit oluşturucu ortam ile eylemi düşünmeye; düşünmeyi de eyleme götürüyordu.
Kolektif zemin eylemi düşünceye, düşünceyi de eyleme götüren oyun; sınama yanılma, taklit gibi amaçlı amaçsız süreçlere vakit ayırmaydı. Amaçlı amaçsız süreçlere ayrılan vakte siz kolektif düşünüşle, kolektif yetenekle hemhal oluyordunuz.
Kuşkusuz ki kişilere indüklenen kolektif ortak akıl ve kolektif yetenek te kişisi ihtiyaca göre kişisi Özgüç üzerine bir modülasyondu. Kişisi öz gücü harekete geçirecek olan da kolektif birim zaman içinde, kolektif artık zamanı veren kolektif devinmeydi (hareketti).
Meslekli yaşam, çevre içindeki etki tepkiye ilişkin süre gelen kolektif güç üzerinde parçalı durum ilişkilerini olduktan çok sonra, ortaya çıka-caktı.
Doğal yaşamın kendisi içinde süre gelen etki tepki türü yaşam koşulla-rının içinde meslekler veya üreten ilişki, hiç yoktu.
Doğadaki elma, hayat için bir arz- talep değildi. Aksine elma hayatın kendisiydi Aksine elma bir hayattı. Ve elma hayatın taşıyıcı tohumu ve tohum besleğiydi. Elma ne bizim içindi ne de bizim için değildi.
2
Meslekler yaşamı (meslekli yaşam) ne arzdı ne talepti. Mesleki yaşam arz ve talep koşuluyla değil üreten kolektif kapasite nedenle vardı. Ha-yatta elma da tek düze olamazdı.
Aşağıdaki örnek alıntı, hayatın tek düze olamayacağına ilişkin hayatın veya bir olgu ve bir olayın kendi üzerine kendi fren etkisi olmasına gü-zel bir modeldir.
[E. coli türü bakteri gibi bazı türler, uygun ortam şartları altında 20 daki-kada 1 defa ürerler! Bu, inanılmaz bir çoğalma hızıdır. Bu durumdan yola çıkarak yapılacak çok basit bir hesap, bize ilginç bir gerçeği verir
Eğer ki E. coli bakterileri bu şekilde sürekli üreselerdi ve bu herhangi bir sebeple engellenmeseydi, tek bir bakteriyle başlayan üreme zinciri so-nunda, sadece 36 saat içerisinde Dünya'nın bütün yüzeyini 30 santi-metre kalınlığında bakteri tabakası kaplardı!
40 saat içerisinde, kafamıza kadar bakteriye gömülmüş olurduk. Eğer uzayı yaşanabilir vakum alan addedersek ve birkaç gün içerisinde göz-lenebilir Evren'in tamamı bakteriler ile dolardı (E. Ağacı)].
Bu çoğalma bile başlı başına nimet rızk olgusuna ters bir gerçekliktir. Buradan çıkaracağımız sonuçlardan birisi şu olabilir mi? Bakteri yaşa-mı sonuçta bir enerji çevrim entegrasyonudur. Boğazımıza kadar bak-teriye bulaşan bir çevrede bakteriler ya birbirini yiyecekti.
Ya da her yeri kendileri doldurmuş olmakla bakteriler için başka bes-lenme olanağı (kritik durumu, zorunlu bir kritik eşik olanağı) olamaya-cağı nedenle bakteriler boyumuza kadar beslenip çoğalamaz olacaktı. Yani bakteriler kendi yaşamlarından ötürü kendi üzerine kendi etkileri olan fren ilişkisi içinde eylemlerini kritik eşik sınırla sonlandırırlar.
İşte tam da bu nedenle elmada yer yüzünü tek düze oluşla kaplaya-mazdı. Hayat ta, organik ve inorganikler de tam bu nedenle türlü türlü olmak zorundaydı.
Bizim için türlü türlü edilmiş bir nimet yoktu. Hayat ve inorganikler türlü türlü enerji akışıyla olmak zorundaydı.
Demir sülfür bileşimli inorganik için demir sülfür oluş sonuç olan bir du-rumsa da kükürt bakterisi için demir sülfür bir başlangıcı, bir besin ve bir neden durum olmayı temsil eden yeni bir varoluş biçimiydi.
Aksi durumda çeşit çeşit olamamak hayat olmanın, var olmanın neden sel oluşuna ters bir durum olurdu. Kaldı ki elma klima tik koşullara, ra-kıma, toprak türüne bağlı bir çevre etkisiyle kendi üzerine kendi etkisi olan bir kısıtlanmadır da.
Son bir belirtmeyle hayatın ve inorganiklerin neden çeşitli olmak zo-runda olduklarına dair basit bir değinme yapmış olayım.
Demir atom altı parçacıklar bileşimli bir proton ve nötron ile elektron en-tegrasyonlu enerji valans bant düzey ilişkinleridir. Bir yıldızın içi yakıtı-nın tümünü demire çevirmeden belli bir kritik eşikten sonra demir sen-tezlemeyi durdurur.
İşte demir sentezini durduran bu zorunlu süreçten sonra demirden sonraki elektro valanslı enerji düzenli yeni maddeler oluşur.
Demek ki üreten ilişki; kolektif yapılı sürecin belli bir kritik değeri olmakla o ilişkilerin o haliyle sürdürülemez olacağı gerçeğidir. Gelişme kendi üzerine kendisini katlamak yeni referans değeri oluşmak zorundadır.
Arz talep gibi bir doğa yasası dinamiği yoktur. Arz talep sömürme özne-leşesinin sömürme yasasıdır. İlk bakışta üretim ilişkisi; yeme, beslen-me, ihtiyacı nedenle var gibi durursa da bu bakış düzgün, düzenli, doğ-ru bir söylemse de gerçek böyle değildir.
3
Yeme ihtiyacımız bize üretim yapmanın düşünce duyumunu verse de üretim yapma eylemini veremezdi. Ve yeme ihtiyacımız üretimi de baş-latamazdı.
Var oluş bir evrenin başka bir evrene dönüştüğü bigbeng aşamasında şiddetli bir enerji akışlı boşalmayı ortaya koymuştu.
Bizdeki evrene göre tekillik olan bu aşama birden patlayan enerji do-lumla boşalmaya dönüşmüştü. Patlamanın kendisi, varsa sesi, şok dalgası, genişlemesi, çekme itme, ışıma vs. birer enerjiydi. Bu çeşitlilik akan enerjiye dirençti, bir darlık, bir zorluk gösteriyordu.
Enerjinin kısa devre olup birden boşalmak gibi bir özdeki özelliği vardır. Ortaya konan bu bir tek ile birçok olan bu yollar üzerindeki dirençler nedeniyle enerji kısa devre oluşa göre yine de yeterince çabuklukta akamıyordu.
Kısa devre sürecine göre üzerindeki hızlı ve şiddetli akışlara izin ver-meyen o düzlemin içi kendi kritik eşik değerli zamanları olmakla, yeni bir kritik değerler manzumesiydi. Doygunluk eşik değeriydi.
Bigbeng enerjisi de kısa deve akışı gibi akmak isteyip akamamakla an-cak kendisini dallandırıp budaklandırıp, çatallandırıp kırıklı fraktalleri üzerindeki tekrarlarla yeni olgu olay süreçlerine dönüşüyordu.
İşte elma da elmayı yiyen ayı da bu girişmelerin özel ve genel bağıntı kuralı içinde insan gibi sömüren köleci öğretili hayatın çarpıtmaları ne-denle arz, talep, nimet algısına dönüşüyordu.
Yeme beslenme hayatın; enerji çevriminin, bir gerçeğidir. Üreten ilişkiyi başlatan süreç, eğer yeme süreci olsaydı, milyonlarca yıllık tekil veya biriken dağılan grup devriyeleri ve sürü hareketleri bu süreci başlatırdı.
İçinde olunan çok uzun dönemlerde yapılan yeme ihtiyacı nedenle çoktan grup içi üretim ilişkisi başlatılmış olurdu.
Üretim ilişkisinin temeli yeme ihtiyacıysa da ve yine üretim ilişkisinin temelinde yeme ihtiyacı yönelimi var ise de üretim ilişkisi yeme ihtiya-cından ötürü ortaya konabilmiş değildi. Üreten ilişki kolektif kapasite nedenle totem yapılar içinde, totem dönem sonlarına doğru başlaya-caktı.
Elbette ki üretim ilişkisini başlatan grup ta diğer gruplar da hayat denen genetik içinde belli yaşam sağlamalarıyla belirlenmişti.
Hayatı taşıyan unsurlar, ortak orijinle ortak referanslarda kodlanmış olmanın dallanma, çatallanma, fraktalleri veren türleşmelerdi. Genetik determine oluştu.
Bu ortak özellikli belirlenim içindeki belirlenimler, duruma göre beliren koşullarla çekim ya da itme yasasıydı. Cinsellik, av yapma, savunma süreci benzer ilişkileri bir araya getirme çekimi yapar.
Düzenli hareketler içinde olmayıp rast gele bir araya gelip av yapan birlikler, avdan pay alırken ortak özelliğe göre riayet eden düşünmeyi öne çıkarmak yerine, bencilliği öne çıkarıyordular.
Rast gele bir araya gelen birlikler, avda kendi başına yararlanıcı, avı kapıp kaçıcı saldırgan tutumlar, ortaya koyuyordular. İşte temel eksiklik olan da ortaya konması gereken mesele de buydu.