K/adın D/üşüyor
Bir şeyleri duygusal yönden hissetmem gerektiğinde hiçbir şey hissetmem, hissedemem istesem de. Anlatmayı en çok istediğim mevzular çıkınca karşıma, donup kalırım. Düğünlerde hüzünlenişim, cenazelerde istemsiz gülümseyişim hep bu çarpık hâletten. Ağlamayı en çok istediğim zamanlar, onu dondurduğum anlardır bu yüzden. Saklambaç oynamaya alıştım kendimle. Ne zaman sobelensem, içimde sakladığım duygularım tarafından, çocuksu mutluluklar eşlik eder yazgıma. Ben yine gülerim, aynı anda hüzne dönüşür gülümseyişlerim. Ağlayışım kadar, içten gelgitler hepsi de. Kadın olmanın eksi artıları işte. Ben de anlamak için çaba sarf etmiyorum bu değişkenliği merak etmeyin.
"Ne zaman olduğumuz gibi kabul etsek, kendimiz kadar ötekini, aynalar doğrulur kırılıp düştüğü yerden..."
Bir insanı tanımlamaya ç/alışmak, onu kalıplara hapsetmektir biraz. İnsan değişken bir varlık. Ve kadın, bu değişkenliğin en görünür yüzü. Kadın, gelişmenin sembolü. Hüznün resmi, yağmurun damlasız yağışı, güneşin her gün doğuşu gibi bir şey. Bıkmayan usanmayan, şikayet etmeyen ya da, sevgisizliğini şikayete vuran, net ama karıştırılmaya müsait bir varlık. Evde bir şeylerin yokluğundan dem vuran kadın, aslında sevilmeyi, ilgiyi özlemiştir. Hiç bıkmadan, zincirleme cümleler kuran bir kadın, seni anlıyorum! Diyen bir sesi dilemiştir, fazladan kullandığı her sözcükte. Ve uzayıp gitmiştir başı ve sonu arayış dolu cümlelerde, kadının kimsesizliği. Sevgi cümleleri 'içinden, sessizce' söylenmiştir belki de o evde. İfade etmekten uzak birliktelikler içinde. Kadın, eşim dedikçe, adam, işim! Demiştir günlük işleri bahane ederek. Kadın, evim dedikçe adam, aradığım biraz sessizlik diye eklemiştir her defasında. Kadın ve adam aynı şeyleri söylemişlerdir aslında ama kelimeler değişmiştir zamanla. Kadın s/açım! dedikçe adam m/açım! diye diretmiştir, son kez. Ve her beraberlik kadar, aynı yokluğa mahkum edilmiştir mutluluklar. Bir kadınla bir çocuğa sevgiyle yaklaşmak arasında hiçbir fark yoktur aslında. Yine de bu kimseyi yanıltmasın. Zira bir kadın asla bir çocuk değildir. Erkeklerin zekaya vurduğu pratik yaşama eylemleri, kadında s/ezgiye dönüşür. Siz bilgiden bahsedersiniz, olgunluk ve tecrübe onda, analığa dönüşür. Kadın bilginin bir adım ötesine geçer, hayatı yüreğiyle keşfettikçe, zamanla her şey bilgeliğe dönüşür, o size hissettirmeden. Her yerde bir kadın eli ararsınız sonra, bunun nedenini hiç düşünmeden.
Kadın, hayatı bir türkü gibi besteler, okur ve dinletir severek yaptığı her şeyde. Ve bir gereksinim olur öyle ki, hayatın her köşesinde. Onu anlamak, onun doğallığını kanıksamaktan geçse de, bir kadını hissetmek, bir adamı keşfetmekle eş değer. Adam iyiyse kadın iyi olmak ister. Adam sevdikçe, kadın sevilmek ister. Adam hırçınsa, kadın bin beter. Adam neyse kadın on katını hisseder. Çünkü başını değil, yüreğini koymuştur meydana. Adam nasılsa, zamanla kadın da ona benzer. Aşkın iyisi kötüsü olur mu demeyin? Olur. Kadın değişkendir, bazen sevdiği için ömrünü feda eder, sevilmek için ya da. Ve bazen de kendisine ait olmadığını düşündüğü meskenleri ansızın terk eder. Bir ömür duracak kadar vefalıdır, aşk için. Bir dakika daha sabredemeyecek kadar acelecidir, sevgisizlik karşısında... Ellerinizi yüreklerinize koyun beyler! Siz onları ne kadar aldıysanız içinize, onlar o kadar sevdalıdır size. Şimdi kendinize yalan söylemeyin! Şikayet etmeyin ilgisizlikten sakın ola siz de..."Erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer..." diyenlere de seslenmek gerek buradan. Peki bir kadının ellerinden ekmek yemek ne demek? Sevgi ekmediğiniz bir topraktan ekmek dilenmek peki? Hala kuraklıktan söz ediyorsanız, bir kadının ellerinden sofraya düşürdüğü ekmeğin lezzetini yeniden düşünün? Sizin midenizden geçen sevgi yolları onun direkt yüreğinden geçiyor. Yani o her hâlukârda seviyor. Koşulsuz, kuralsız, ölümüne, hesapsız... Ve sadece sevilmek istiyor. Satılmadan, atılmadan, dayaksız, savaşsız, içinde aşk tüten bir evde...
Kadın en zorunu seçtiği için olsa gerek, aldatılmak kaderi oluyor, kendi cinsiyle. Kıskanılmak ve kıskanmak bir ömür hep bu sevgi açlığının adı oluyor bilinmez kaç kere? Şiddetin sembolü oluyor kadın, neden sonra. Yüzyılların sömürdüğü metâ oluyor hiç yok yere. K/adın D/üşüyor, düşürülüyor hep aynı yere. Adam susuyor, k/adın susuyor, aşk ölüyor yeryüzünde... Kadın her gününü veriyor adama, adam bir gününü de kendi keyfince yaşamanın derdinde, her defasında bir yalanın koynunda. Böyle bir şey olmalı dünya kadınlar günü. Bu günü kutlamalı mı, kutlamamalı mı? En iyisi kadının yeryüzündeki çilesini sarımsaklayıp saklamak. Bir dahaki bahara da üzerine yoğurt döküp yemek. Hem onları anlamaya gelmez. İpler giderse elden bir kere, bir kadın asla o ipi geri vermez. Siz onlardan sevginizi esirgemeye devam ettikçe hem de. Haydi kalın sağlıcakla! Düğün havasında geldim, matem havasında gidiyorum. Kadınız ve çok dertliyiz biliyorum. Ama bir demir kadar da güçlüyüz sevip sevilince. Siz en iyisi onları çok sevin. Yüreğini size verecek bir kadın bulursunuz o zaman daima yanı başınızda. Ha unutmadan. Dünyada muhakkak iyi kadınlar ve adamlar da var... Tüm kadınlar adına.
İncitilmemiş bir yürek coşkusuyla...
12 Mart 2012 / K/adın D/üşüyor