Kadınlarımız Üzerinden Yürütülen Savaş
Hakanlarımız vardı, bir de Hatunlarımız. Bozkırlarda at koştururlar, otağlarda gündem yüklenirler, sevinçleri-acıları üleşirlerdi. Kızlarımız vardı, kızanlarımız vardı. Çok uzaklarda obalarda yuvalara direk, birbirlerine yürek olurlardı.
Adım adım, gıdım gıdım asırları aşındırdık. Güneşin peşine takılıp bambaşka elleri yurt edindik. Başka başka nesillerle karşılaştık. Başka başka kültürlerle, inançlarla çatıştık. Çok ama çok acılar da çektik. Kah kapıştık, kah barıştık, kah kaynaştık.
Sonunda öyle bir zillet kılıcı gezindi ki tepelerimizde; kızlarımızla oğlanlarımız birbirinden kopuverdi. Araya kara kedi giriverdi. Oğlanlarımızın yiğitliğinden/dürüstlüğünden, kızlarımızın varlığından güneş bile elini ayağını çekiverdi.
Upuzun yüzyıllar zifiri karanlıklarla geçti. Elma hançerlenmiş, ortadan ikiye bölünmüştü. Gözyaşları dinmek bilmiyordu. Ama çekirdekteki can, ruhtaki hatun ve hakan yok edilememişti. Ne zaman zor günler çatıverse oğlanlarımız şahlanıyor, kızlarımız bohçalarından inciler boşaltıyordu.
Çarşaf içinden, peçe altından bulunduğu kafes arkasından çıkmayı başaran, sırtında cephane taşıyan kadınlarımız.
Balkan harbinde, Kafkas cephesinde mücadele eden, kurduğu milis kuvvetiyle ülkesini işgalden kurtarmaya çalışan, Sakarya ve Başkomutanlık muhaberelerine katılan, cephelerde terfiler alan, rütbeler takan ne kadınlarımız oldu.
Kara Fatma'lar. Nene Hatun'lar, Adile'ler, Halide'ler, Yirik Fatma'lar. Kavakönü Köyü'nde düşmana esir düşen, ser verip sır vermeyen, işkencelerle öldürülen ve ardından fırında yakılan Nazife'lerimiz.
Şehit düşen kocasının yadigarı ziynetlerini satarak at, mavzer, elbise ve çizme tedarik eden, at sırtında cepheden cepheye koşan binbaşı Ayşe'lerimiz.
İki oğlundan birini bir cephede, diğerine öbür cephede şehit verdikten sonra taşla, kazmayla, tırmıkla savaşa savaşa şehit düşen analarımız.
Çeteci Şerife bacılar, Gördesli Makbule'ler, Karboğaz klavuzu Hatice'ler.
Bastıran kışa, kapanan yollara baş kaldırırcasına, kucağında bebesi, cephane yüklü kağnılarla yola çıkan Şerife Bacı'lar. Mermiler ıslanmasın diye kazağını mermilere saran, yavrusu ölmesin diye üstüne abanan, vücüt sıcaklığıyla yavrusunu kurtarırken kendisi soğukta donan analar.
Hücumlarda arkadaşlarının tereddüdünü görünce, "ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da, siz erkek olduğunuz halde yerde sürünmekten utanmıyor musunuz" diyerek hücuma geçilmesini sağlayan, arkadaşları vurulmasın diye kendini onlara kalkan yapan Tayyar Rahmiye''ler.
Verdiği mevzi savunmasında 3 kardeşi de kucağına şehit düşen Süreyya'lar. Üniversiteli Saime'ler, Nezahat Hanım'lar. Ulusal direniş adına kundaktaki bebeğiyle düşmanın üzerine yürüyen analar.
Maraş'ta düşmanın bataryalarını susturan milis, erkek kıyafetiyle süngü savaşlarına katılan, ölen öküzün yerine kendisini boyunduruğa koşup cephane kağnılarını çeken yürekli, erdemli, taşıdığı kanın hakkını veren kadınlarımız, Halime Çavuş'larımız, Necibe Nine'lerimiz.
Kurtuluş savaşında, yüzündeki peçe ile değil, başındaki hörgüç ile değil, yerleri süpüren pardösüsüyle değil; başındaki yemenisi, yazması ile mücadele vermiş analarımız, bacılarımız, bizleri doğuranlar, bizleri yetiştirenler.
Ciğerleri acıdan sökülse de, 'önce vatan' diyebilen daima hür yaşamış, tarihi şan ve şerefle dolu kahramanlar. Karadeniz kıyılarından, Ereğli'den, Zonguldak'tan, İnebolu'dan, Ordu'dan cephelere silah, cephane, malzeme, yiyecek ve giyecek taşıyanlar. Kuvayi Milliye'ye canını adayanlar, hastanelerde yaralı askerlere şifa olanlar.
Binyıl, tam binyıl kılıçların gölgesinde, inançların zilletinde inim inim inleyen kadınlarımız genlerindeki asaleti yitirmedi. Onların feraseti, onların cesareti, onların aklı selimi tinlerinde nesilden nesile, anadan kıza, nineden toruna aktarıldı hep diri kaldı.
Dünya alem çok iyi biliyor ki, kadınlarımız başkalarına benzeseydi; erkekler savaşır, kadınlar kazanan tarafın malı olurdu. Oysa kadınlarımız cephelerde savaşıp ölmeyi buna tercih etmişlerdir. Bizim dışımızdaki İslam topluluklarının yapısı ve öğretisi ta peygamber zamanından beri böyle değil mi?
İşte bu zillet, esaret, cariyelik, kölelik ve en önemlisi erkeğinden ayrı farklı konumda daha gerilerde olma alçaklığı bizim kadınımızı bozar. Bizim kadınımızın yaratılışı, kemikleşmiş gelenekleri buna izin vermez.
Günümüzde az çok imkanı olan, dünyadan biraz haberi olan kadınlarımızın gericiliğe, ilkelliğe, çağ dışılığa dirençleri, azimli savaşımları bu yüzdendir. 90 yıllık cumhuriyetimiz ciddi kadın kahramanlar yetiştirdi. Bin yıllık esarete rağmen canını ortaya koyarak aklına yatmayana direnen, özgürlük savaşı veren çok kadınlarımız var.
Şimdilerde kadınlarımız izole edilmek, bilgiden, çağdan uzak tutulmak isteniyor. Kadınlarımız uyandığı zaman neler başaracaklarına 3000 yıllık geçmiş tanıktır.
Korkulan budur.
Erkeklerimiz gerektiğinde özveride bulunmalı, fırsat ve cesaret vermelidir. Bu hayat memat meselesinde bencillik veya kompleks yapılmamalıdır. Kadınlarımızın aydınlanma, daha doğrusu karanlığa gömülmeme savaşımında onların yanında olunmalıdır. Bu geleceğimiz için varlığımız için çok önemlidir.
Çünkü karşımızda bir düşman var. Toplumumuzun güçlü ve zayıf yanlarını analız etmiş, buna göre strateji saptamış taktikler geliştirmiş bir düşman bu.
Kadınlarımızı kişisizleştirdiğinde kazanacağını bilen bir düşman.
*Müsadenizle*
Bu milleti; kadınıyla, erkeğiyle ve gençliğiyle belki kırk yılda bozabilirler;ancak hiç şüphesiz dört yılda istenirse yeniden düzelebilir.Mehmet Akif Ersoyun ifadesiyle asımın nesli nesilmiş meğer dedirdilebilir.Çünkü bu milletin mayası ve özü temiz Yeterki bir kez uyaran olsun.Tebrikler Müsade hanım güzel bir deneme yazısı sunmuşsunuz.
İçinde bulunduğumuz toplum erkeği ve kadını ile bir bütün ise kadınlarımıza gereken saygınlığı göstermemiz lazım. Hayat ancak erkeğin ve kadının yaşamı birlikte omuzlaması ile daha bir anlam kazanır ve kolaylaşır. Kız çocuklarının ikinci plana itilmesini hiç bir zaman kabul edemiyorum, ki onların okuması tahsil görmesi bana göre bir erkekten daha önemlidir. Mustafa Kemal Atatürk ''Kızlarını okutmayan milletler erkeklerini manevi yalnızlığa itmişlerdir.'' demiştir. Bu millet bu gün dimdik ayakta duruyorsa bunda kadınlarımızın rolü ve emeği çok büyüktür, sağ olsunlar var olsunlar. Güzel bir deneme kutlarım Müsade hanım içtenlikle...👍
Müsade hanım; Sizi tebrik ediyorum yazınızdan ötürü, toplum bilinci açısından mutlaka dikkate alınması gereken bir yazıydı. Ama asıl tebriklerim, kadınlarımızın toplum içindeki sıkıntılarını ve toplumumuzda hala kanı dinmeyen bir yara gibi duran ikincil insan muamelesini çok iyi görmeniz içindi. Evet toplumumuzda büyük bir bilinçsizlik var ama buna bir sebepte kadınları bu kişisizlikliğe iten erkeklerinde gerçekte kişilik edinemediklerinden kaynaklanıyor olmasıdır. Yani toplumumuz gereği kadınların hadi kültürel yaklaşımı bir kenara koysak, dini boyutu gereği el üzerinde tutulmaları gerekmez mi? Toplum erkeğiyle kadınıyla bir kişiliksizlik fırtınasında savruluyor aslında. Yazınız takdire şayandı. Saygıyla... Tebrikler ve başarılar...