Kahpe Dünya
"enteresandır. birinin öleceğinden önceden haberdar olmak. bu belki de yüzde yüz akıtacağınız göz yaşlarınızı yüzde elliye indirdiği yetmiyormuş gibi çekeceğiniz ızdırabı da hafifletiyor."
......................................................................................................................necmi dayan
Bizim neden büyük kavgalarımız olmadı? Olsaydı diye düşünmeye başladım belki gerçekler daha ağır basardı içimizdeki yalanlar hafiflerdi belki gerçekten uzun süreli birlikteliğimiz olurdu belki sen Ankara'dan ayrılmaz o eşek gözlerini geniş alnını aşkımlarını nasılsınlarını alıp gitmezdin hayatını bir başkasıyla birleştirmezdin...
Bu son günlerde olanlar sanki beni sana daha bağımlı hale getiriyorlar.
Oysa insanların bir şeyler konuştuklarında kullandıkları sözcüklere dikkat etmeleri gerekmez mi? Gerekmiyor ki rastgele konuşuyorlar bana özlemek hakkında aşk hakkında sevgi hakkında bir sürü sıkıntılarla geliyorlar...
Daha bu sabah güncel resimlerine baktım. Kusuruma bakmazsın umarım.Seni böyle zamanlarda çok özlüyorum sen de biliyorum iyi tanırsın beni ben senin yarattığın bebeğim henüz...
Dağlarda kıyılarda arazilerde yeşilliğin ortasında hatta ahır penceresinde köylerde göle uzanan iskelelerde olan resimlerine dalıp gidiyorken Ankara' da seninle adımladığımız yerlerden kaçtığımı elbette biliyorsun.Sen yoksan ben de yokum sadece bir hayaletim konuşan gülen oturan arada bir yazan özleyen bir hayalet...
Resimlerinde bacım ve eniştem dediğin insanlar dikkatimi çekiyor. Kahvemi yudumlarken bu insanların tanıdık olmaları iş yerime bir kaç ay da bir gelmeleri ve üstelik yaşadığın şehrin ismini vererek o şehir için güzel yerdir denizi havası balığı rakısı demeleri iş yaptırmaları bahanesi adı altında benden de laf almaları mıydı niyetleri sana aldıklarını getirmeleri seni rahatlatmaları...
Aşkım neden böyle bir yolu seçtin ki?
Biliyorsun Posta Güvercinlerinin emekliye ayrılmaları çok oldu değil mi?
Merak etme ben seni düşününce sana bir iki kelime yazınca sakinleşiyorum ve şu Ankara şarkısını dinlemekten yorulmuyorum.
Bu Ankara böyle işte...Ayrılıklar şehridir. Ayazdır yaz mevsimi de ayazdır..
Topu topu üç beş bira sarhoş olmak için yeterli midir yoksa önümdeki kasanın tamamını bitirip rakıya mı başlasam?
ben öldüğümde fırtınalar dindiğinde bulutlar yürümediğinde sükunet denen sonsuz sessizliğe tüm sorgulamalarım bittiğinde sorgucularımınsa gülerek çekip gittiğinde kavuşabilirim ancak.
Yenimahalle de şehir manzarası olan bahçeli bir evin dipte ki odasında
bir hafta sonu sabaha karşı bir kitaptan başımı kaldırdım. Yazdı. Toprağa yapışık pencereme yakın duran elma ağacının yaprakları da camlara çarpmaz olmuştu. Böyle anlardan korkardım. Gürültüsüz anlar. Sessizlikle geçen anlar. Bilirdim ki bir patlama olacak gece sefaları yıldızlara dalmışken dalgınlıklarından kurtulup korkup hızla kapanacaklar.
O zaman kitaptan başımı kaldırdığımda bir kadının çığlıkları da kesilmişti. Pencereyi araladım ve hemen yanımdaki bahçeli evin önünde biriken kalabalığı gördüm. Kadın ambulans ambulans kolonya kolonya diye bağırıp duruyordu. Hüseyin abi Ayşe abla çocukları ne ara çıkmışlardı ne ara birbirlerinin yabancısı olmayan insanlar orada toplanmışlardı?
Yeni taşınan bir çiftti onlar. Kadının kocası boylu boyunca asfaltın dibine uzatılmış kel kafasının altına yastık konulmuştu. On gün bile olmamıştı beraberlikleri...Ambulans geldi. Apar-topar gittiler. Genç adam hastahaneye giderken bu dünyadan göçmüştü..
herkes çekilip gider.
bir ben kalırım sükunet mezarlığında.
sabaha karşı dönerim.
dipteki odaya.
elma ağacının yaprakları hışırdamaya başlar.
yeniden fırtına çıkar
yürür bulutlar yeniden
dün epeydir gidemediğim ama özlediğim gözlerden uzak gölün kıyısındaydım...bir iki balık geldi sırtlarını gösterdiler bir iki minik sarı su yılanı başlarını çıkarıp bana baktılar...