Kalabalık Yalnızlık
Bu seneyi anlatan kelime kuşkusuz Kalabalık Yalnızlık. Aslında ne kadar garip, değil mi? Dünyanın öbür ucunda bir yaprak kıpırdasa haberimiz olacak kadar dünya ile iletişimimiz varken kendimizi bu kadar kalabalığın içinde yalnız hissediyoruz. Peki neden?
Bana göre bunun en büyük nedeni, kuşkusuz sosyal medyanın yarattığı bazı algılar. Elimizden asla düşmeyen ve günümüzün büyük çoğunluğunu çalan telefonlar ile sosyal medyada bize dayatılan güzellik, zenginlik ve hayat tarzı gibi kavramların yanlış şekilde lanse edilmesi, bu durumu tetikliyor. Bu ideallere sahip olmayan ya da olamayan insanlar, kendi içsel dünyalarında bu eksiklikleri sorun haline getirerek daha da içe kapanan bireyler haline dönüşüyor.
Canını dişine takıp saatlerce çalışan insanların yanında, yalnızca bir kamera karşısına geçip video çeken bazı kişilerin daha fazla maddi ve manevi imkana sahip olması veya her şeyi yapabilme lüksüne sahip olan insanların bunu sürekli başkalarının gözüne sokma isteği, bu gerçekliklere sahip olmayan insanları mutsuzluğa sürüklüyor. Hayalleriyle mutlu olmaya çalışan insanların bile bu şekilde karamsarlığa kapıldığı gün gibi ortada.
Elbette yalnızlığın tek sebebi bu değil. Artık olan bitenden o kadar kolay haberdar oluyoruz ki olumsuz haberler gördükçe insanlara olan güvenimiz azalıyor. Masum insanların, hayvanların zarar gördüğüne şahit olmak; küçük bir ihmalin büyük kayıplara yol açtığını öğrenmek; ekonomik ve jeolojik sıkıntıları daha sık ve kolay fark etmek bile bu yalnızlık duygusunu artıran nedenlerden.
Bir de yeni insanlarla tanışma kavramının inanılmaz derecede basitleşmesi var. Gerçek sevgi, artık bulunmaz hint kumaşı haline geldi. Yanlış insanların, doğru insanların üzerinde bıraktığı güven kaybı ve olumsuz etkiler yüzünden gerçek duygularımızı saklamayı bir korunma yöntemi olarak görmeye başladık. Halbuki yalnızlık bir zorunluluk değil, bir tercih olmalıydı.
Duygularımızı köreltmemeliydik. Bir insana güvenmeye ya da onu tanımaya çalışırken kendimize sürekli “Acaba?” diye başlayan sorular sormamalıydık. Güzel bir hayata ulaşmak bu kadar zor olmamalıydı.
Halbuki yalnızlık bir zorunluluk değil, bir tercih olmalıydı.
Her cümlesiyle kalabalık yalnızlığı tanımlayan bir yazıydı. Sosyal medyanın da payı büyük evet. 'Ördek sendromu' diye bir kavram girdi mesela hayatlarımıza. Tanımına dair alıntı yapıyorum aşağıya. Ve kalemini tebrik ediyorum Kadir Berk. Güncel bir konuyu seçmen güzel olmuş.
Sosyal medyada ördek sendromu nedir? Sosyal medyada bireyler kendilerini nasıl göstermek, sunmak istiyorsa o yönde paylaşımda bulunmaktadırlar. Stanford Üniversitesi'nde kişilerin hayatlarına dışarıdan bakıldığında hiç çaba göstermeden başarılı ve mutlu olduklarının görülmesine “ördek sendromu” tanımı yapıldı. Alıntı