Kalabildiğim Kadar
Ne güzel de şiirler yazmıştım sana. Coşuyordu yüreğim adeta ve gördüğüm her şey için şiirler yazıyordum. Trafik ışıklarında duran su satıcısına. Simitçinin tezgâhının altına dökülen susamlardan nasiplenen serçeye. Yeni yeni açan beyaz zakkumlara. Ne güzel şeydi mutluluk. Ne güzel şeydi, inanmak sana. Bir an; nasıl olup da yitip gittik. Gül bahçesine çevirdiğin gönlümün arsız bülbülü. Nasıl oldu da kargaya dönüşüverdin. Öylesine kırmıştın ki gönlümü, güllerimin hepsini bir anda soldurup döktün. Kasvet ve kedere boğdun satır ve mısralarımı. Sadece sana değil de, beni İzmir’e küstürdün. Yakında gideceğim buralardan. Birlikte hayalini kurduğumuz evimizde, biz olamayacağımız yalnızlığıma yürüyeceğim. Bir süre ben de olamayacağım fakat; elbet bir gün toparlayacağım yine kendimi. Yeniden devam edeceğim kaldığım yerden, kalabildiğim kadar…
Kısa ama anlamı, yaşanmışlığı çok derindi Oktay bey. Hayatımızı bakış açımız belirler. Tasvirler harikaydı. Sadece karga kısmında mecazi olarak anlatımınız doğru gerçekten ama bunun dışında kargaların en zeki hayvanlardan birisi olduğunu da anımsamak istedim. Bir de karga ailesinden saksağanlara hayranlığımı da belirtmek istiyorum. Her yıl beşinci kat evimin penceresinden onların nasıl telaşla kavak ağacına yuva yaptıklarını ilgiyle ve imrenerek izlediğimi de not düşeyim. Her yaşanmışlık bir tecrübedir ve bizi olmamız gereken noktaya götürmekle görevlidir. Tebrike diyorum kaleminizi.
https://www.edebiyatla.com/denemeler/bir-saksagan-telasi-322569