Kan Ağlayan Mektup
Dün yüreğinin kapısına geldim sevdiğim !. Ne kadar utansamda, çekinsemde, bi kaç kez gitmeye yeltensemde, sonunda tüm cesaretimi toplayıp, ellerim titreye titreye de olsa çaldım yüreğinin kapısını. Ama çıkan olmadı. Pes etmedim defalarca ça...ldım, çaldım, çaldım, bir ara durup dinledim ; Ses yoktu, Belkide içeride hiç kimse yoktu. Oysa ne mutluluklara gebeydi heyecandan küt küt atan şu deli yüreğim. O an o dakika düşük yaptı seninle kurduğum tüm hayallerim. Sorularım vardı cevaplanmayı bekleyen ; Sensizlik heybesinde biriktirdiğim. Ve darmadağın olmuş ümitlerim. Bilirsin bana terstir and içmeler. Lakin ; Bir daha yüreğinin kapısına uğramıycağına and içti o an dilim. Ne yapacağımı bilmez bir halde, hayal kırıklıklarımı gizlemeye çalışarak dönüş yolunu tuttum. Avuttum akmak için göz pınarlarımı zorlayan yaşları ve farkında olmadan yanağımdan süzülen bir kaç damlayı sildim elimin tersiyle. Yüreğinden dönüş yolunda ; Canımı acıtmak için pusu kurmuş dikenlere aldırış etmeden, yalpalaya yalpalaya yürümeye zorladım ayaklarımı ve döktüm içimde sana dair tüm sakladıklarımı ;
' Unutmuşsun sevdiğim ne acı ki unutmuşsun. Sen benim cümlelerimin en yalın hali, Şiirlerimin aşık olduğu adamdın. Hikayelerimin o cesur, o gözü kara, o daima aşık kahramanı. Yürek denen uçsuz bucaksız denizimdeki tek kaptandın. Günümün güneşli ya da yağmurlu geçmesine sebep hiç kuşkusuz ki dudaklarından dökülen kelimelerdi. Dudaklarından sevdamızı kanatan sözler duymaya dayanamazdım. Hele ki yerime bir başkasını koyucak olma ihtimalini düşününce, ölülere özenir, adeta ölümü özlerdim. Ağlamalarım vardı hani. Hatırlıyor musun ? O gece gündüz dinmek bilmeyen ağlamalarım. Senin sebebini sorduğun, benim hiç bir zaman açıklayamadığım gözyaşlarım. Şimdi açıklıyorum sana gözyaşlarımın sebebini ; İşte ben bugünlere ağlıyordum sevdiğim, Dudaklarımı dudaklarına emanet etmişken, gözlerim gözlerinin kahvesine karışmışken, yüreğim teninin sıcaklığında huzuru bulmuşken , ben seni ar bilmiş, sevdalarımın en koyusunu sana sunmuşken, bir gün birbirimize el gibi uzaktan bakarız diye ağlıyordum. Anlatmadım mı sana ; Sen gidince başka hiç bir eli böyle tutamam, hiç bir dudakta böyle kaybolamam, kaybolmak istemem demedim mi ? Hiç bir tenin kokusu beni böyle sarhoş edemez ve hiç kimseyi böyle sıkı sıkı saramam demedim mi ? Ne çabuk unuttun ? Dün tüm bunları bir kez daha anlatmak için çalmıştım yüreğinin kapısını. Olur da hatırlarsın diye, gittiğine bir nebzede olsa pişmansındır diye. Bana onca sözler verip gittiğin için, dönmeye yüzün yok da gelmiyorsun sandım. Yanılmışım ah ki ne yanılmışım. Şimdi seni yücelten tüm cümlelerimi, tüm şiirlerimi yırtıp attım. Bundan sonra kimseye şiirler yazmayacağım. Sevdalara dair cümlelerim devriktir artık. Kimseyi kelimelerin sihriyle boğmayacağım !.
Çok da büyük görme kendini sevdiğim
Bil ki ; Seni bu aşkla yücelten benim
Lakin devrilirse seni anlatan cümlelerim
Yüreğimdeki tahtını yerle bir ederim !.
( Gönderilmemiş Mektuplar )
gönül kapısının çalınması kadar kapıyı çalmakta güzeldir.