kanyonda

Bir kanyonda olduğunuzu düşünün...
Zamanın bozulmayan çarkı, her zamanki ritminde dönerek günü bitirmek üzere! Gözlerinizi kızıllaşmış güneşe sabitleyip o muhteşem manzarayı izliyorsunuz. Gökyüzünde parçalanmış birkaç bulut, ezilmiş vişne gibi kıpırdamadan öylece duruyor. Ne bir kuş sesi var ne de kulağınızı ıslığıyla okşayan rüzgâr!
O an içinizden, ünlü bir ressamın özenerek yapmış olduğu tabloyu andıran bu manzarayı birkaç satırla anlatmak istiyorsunuz.
Nasıl başlarsınız?
Nasıl başlarsanız başlayın, bu güzelliği aktarımınızda şu tümce ya da benzeri mutlaka geçecektir.
Güneş bütün heybetiyle batıyordu...
Bunun aynısı olması gerekmez; ama ne yaparsanız yapın, güneşi mutlaka ya batıracaksınız ya da göndereceksiniz.
İşte yanlış burada başlayacaktır.
Neden güneş batsın; ya da gitsin!
Doğrusu, dünya dönüyor, demeniz gerekmez mi?
Evet, doğrusu; dünya dönüyor!
Nasıl oluyor da bu yanlışı bile bile yapıyoruz; nasıl oluyor da hiç düşünmeden ezberimize sığınıyoruz!
Çünkü, kendimizi merkez olarak düşünüyoruz hep.
Merkez olarak kendimizi aldığımız için, gerçekler her ne olursa olsun kendi gerçeğinden soyundurup, kendi gerçeğimizi giyindiriyoruz; sonra da ona göre tanımlıyoruz.
Bu aşkta da böyle, arkadaşlıkta da!..
Diyelim ki aşktasınız.
Sevgiyi ya da sevmeyi kendinize göre tanımlayıp, karşı taraftan kendi tanımlamanıza yaklaşık duygular beklemez misiniz?
İkiyüzlülüğün âlemi yok!
Elbette beklersiniz.
Bu dünyada ?sevgi' denilen sözcüğün yükü sevgililer arasında çok az örtüşmüştür.
Zaten örtüşmemelidir de.
Sizin sevginiz karşı tarafın sevgisindeki eksikliği tamamlamıyorsa ve karşı tarafın sevgisi sizin sevginizin parçalanmış yerlerini yamalamıyorsa, o sevgi, sevgi değil hevestir.

Yine kanyona dönelim.
O muhteşem manzaranın büyüsüne dalmışsınız. Birden bir şey hissedip arkanıza dönüyorsunuz; bakıyorsunuz ki o ıssızlıkta bir kartal birkaç metre sizden uzakta sizi süzüyor. Bir ses, bir nefes duymadığınız halde, neden birden arkanıza bakma gereği duydunuz?
Çünkü hissettiniz!
Sevgi de böyle değil midir?
Gerçi bu duyguyu dış dünyanın duyusu olarak algılamak tam olarak doğru olmayabilir; ancak, sevgiyi de bir enerji olarak düşünecek olursak ?ki öyledir- söylediklerimiz pek de yabana atılacak durumuna düşmez.

Ve o kanyonda birden bir müzik sesi yükseldiğini düşünün. Diyelim ki Bach'ın sihirli notaları derin bir yerden fışkırarak ve gittikçe artarak sizin kulağınıza doluyor. Bu şahane sesleri dinlerken herkes aynı şeyi hissedebilir mi?
Kimi kendini bir bahar akşamı yakamozlanarak akan bir ırmağın yanında düşler, kimi de kar fırtınasında sığınacak kulübe arayan biri olur çıkar.
Aynı enstrümanla seslendirilen aynı notalar her dinleyeni aynı yere götürmez, herkes kendine göre bir yere gider.
İşte sevgi de böyle değil midir?
Herkes kendini merkez sanarak, kendine göre sever.
Sevginin gerçeği ise göz ardı edilir.
Yani dünya dönüyordur; ama siz güneşin battığını söylersiniz!

21 Temmuz 2009 2-3 dakika 10 denemesi var.
Yorumlar