Karanlığa Mektup
''Biliyorum ki iç çekişlerin faydası yok.
Yazılan yazılmış bitmiş.
Şairini bilmediğimiz bir şiirin imgeleriyiz.
Tek tesellim seninle aynı dizede uyak olmamızdır.
''Bir insan nasıl bu kadar çok sevilir ki!?'' diye soruyorum kendime.
Cevap alamıyorum.
Aynadaki gözlerimi kendimden kaçırıyorum.
Sonra bazen sohbete dalıyorum konu dönüp dolaşıp yine sana geliyor.
Bir şiir yakıyorum, şöyle okkalı bir nefes çekiyorum içime...
Ciğerlerime dolduruyorum seni...
Aniden öksürüklere boğuluyorum...
Gözlerim yaşarıyor...
Susuyorum...
Sustukça üstüm başım aklım yüreğim sana bulanıyor.
Karanlıktan değil sensizlikten korkuyorum.
Sonra sen doğuyorsun yeniden.
Yine ayni yerden
Hep yaptığın gibi göz kırpıyorsun uzak ufkun deminden.
Her yer aydınlanıyor...
Sahi
bir insan nasıl bu kadar çok sevilir ki!?
Hayat bombardımanında seni yüreğime sığınak yapmışım.
Hayat bombardımanında sana sığınak olmak isterdim.
Sahi
bir
insan
nasıl
...
sahi sen
bu kadar
nasıl
...
Sahi
bir çiçek
nasıl bu kadar
...
Sahi
Hayat
nasıl bu kadar
Güzel olabilir ki!?...''
Diye bitiyordu mektup.
Adamın içinde bin derece magma ifrazatı gibi fokurdayan şey aslında küçücük bir umuttan ibaretti aşka dair...
Postacı ona mektubu uzattığında mektubuna cevap aldığını sanırken içindeki bütün karanlık sokaklar bahara pike yapan kuşlarla dolmuştu...
Ne var ki eline aldığında mektubun geri iade olarak gelen, en son yazdığı mektup olduğunu gördü...
Sevdalısı olduğu aşkgözlü kadının gittiği yere ulaşabilecek hiç bir dünyevi unsur olmadığını bir türlü kabullenmek istemiyordu...
Bazı şeyler asla ölmüyor AŞK gibi.. Keşke umutlarda bu kadar sağlam bir oldu olsaydı.. Güzel kurgu, Tebriklerimle..
Teşekkür ederim Eyşan hanım,
Şu kısacık ömrümüzde hayatın ölüm karşısında zaman var olalıberi mutlak malubiyetini ve onurunu kurtaran tek gerçek Aşk olsa gerek.
Şüphesiz ki aşk, Keşkelerin çölünde bir seraptır.
saygılarımla.