Karanlığın Gözleri
bir daha gelmeyeceğim bu şehre! .ne zaman bu şehrin toprağına ayak bassam,beni sinir eden bir olayla karşılaşıyorum çünkü; kaçırıyorum keçileri! ...kafamın içindeki dağlar öyle bir çoğalıyor ve dikleşiyor ki,hangisinin yokuşuna bir keçi salsam,tırmandıkça kayıyor kayaçlarımdan aşağı ve gitgide eksiliyor toprağım...ağaçlarım yıkılıyor,kuşlarım göç ediyor başka topraklara...bulutlarsa,başka dağların tepesinde konaklayıp boşaltıyor yağmurlarını oralara...kuraklaşıyorum! ..
düştüğüm hallere bak! ..hepsi de bu şehir yüzünden...alacağın olsun Adapazarı! ..
biliyorsunuz, daha önceleri pazar ortasından kaçırdığım alaca inek,belimin incelmesine sebep olan şişman kadın, bu şehrin bana sunduğu sinirçiçekleriydi...hatırladınız değil mi? birisi şiir olmuştu kalemimde ve et derdine düşürmüştü beni; sevgilimi yemiştim en sonunda :))) diğeri ise berbat bir yolculuk yapmama neden olup,kıla çevirmişti belimi ama insan olmayı da öğretmişti bana...şimdi de sinirime dokunan üç kişi! hem de aynı şehrin,aynı yerinde; otobüs terminalnde,ilginç değil mi?
aslında fakirliğimdi,yaşadıklarımın vebali! ..
Adapazarı üzerinden memlekete dönüş ucuza patlıyor bize..hemen hemen her İstanbul'a gittiğimizde bu yolu kullanıyoruz, geri dönüşte..Doğu Ekspresi'nin numarasız biletini alıp(biri öğrenci,üç kişi yedi YTL) Arifiye'de iniyor,oradan dolmuşla şehir içindeki terminale geliyoruz; dolmuş ücreti kişi başı bir YTL...yani, on YTL İstanbul'u, Adapazarı yapmamıza yetiyor; kardayız! ..(lütfen inceltme işaretini siz koyun a'nın üzerine; bir türlü beceremiyorum da! ..)
işte terminaldeyiz! ..valizlerimizi duvarın dibine bırakıp,bir bank'a iliştik oğlumla ben; eşim kayıp! ...sanırım,bana özenip bir inek bulmaya gitti bir yerlere; kıskanç şey,ne olacak! .. :)))) bu düşünce güldürüyor beni ve gülen gözlerimle çevreyi taramaya başlıyorum...sonunda buluyor bakışlarım konaklayacak yüzleri; cam kenarında dikilen iki güzel kız bunlar! ..(erkekleşiyorum mu ne,allalahhh! ... :)))))
kocaman kocaman bavullarının başında bekliyorlar.gayet modern giyinmişler! ..bacaklarını ortaya çıkartan tayh üzerinde,basenlerini hafiften örten bluzlar var üstlerinde; kolsuz ve bağırları açık...uzun boylusu,arkadan toplamış saçlarını ki,kuğu boynu olup çıkmış boynu...ötekinin saçları kırpık kırpık...köy çocuklarının hiç berber makası değmemiş saçları gibi sanki! ..kaşına,gözüne giriyor saç uçları,bazen de kapıdan gelen rüzgarla birlikte tınazlanıyor...ikisi de incecik; mübarek söğüt dalı! ..nereden geldiklerini,kim olduklarını merak etmeye başlıyorum birden ama çekik gözleri ele veriyor onları; Uzak Doğulu olduklarını düşünüyorum...
yüzlerini bana doğru döndüklerinde,yanımdaki boş yeri işaret edip 'gelin! ..' diyorum ama gelmiyorlar...oğlumdan çekiniyorlar herhalde diye düşünüyorum bu kez,oğluma dönüp; ' sen biraz gezin de gel oğlum' diyorum,oğlum kalkıp gidiyor...
yeniden gözgöze geliyorum kızlarla,yeniden çağırıyorum onları yanıma,yine gelmiyorlar..demek ki oğlumla ilgisi yok onlarn yanıma gelmeyişlerinin; içim rahatlıyor! ..derken,kızların yanına,son zamanların siyasi eşleri gibi giyinen bir genç kız geliyor,bir şeyler söylüyor onlara Türkçe olarak.. ne söylediğini anlayamıyorum ama,merakım da artıyor gitgide...muhakkak oturtmalıyım onları yanımdaki boş yere..inat olmak işe yarıyor bazen; sonunda başarıyorum.
siyasilerin eşleri gibi giyinen kıza yaklaşıp;
'lütfen söyler misin onlara,burası boş,otursunlar' diyorum.
ne yalan söyleyeyim,kızın Allah'ı var, tutuyor sözümü ve oturtuyor onları yanıbaşımdaki boş yere; oh be! ...
iş onları oturtmakla bitmiyor...usuldan usuldan sorular sormaya başlıyorum:
'öğrenci galiba bu cici kızlar,nereli? '
'kazakistan' diye yanıtlıyor,adının Ayşe olduğunu öğrendiğim Türk kız!
aslında Kazak kızlara benzemeyen bu kızın onlarla ilişkisini merak etmeye başlıyorum birden...kafamda oluşan soru işeretlerine yanıt bulmak için,aklıma gelen ilk soruyu soruyorum Ayşe'ye;
'Türkçe konuşamıyorlar mı Ayşe? '
aldığım yanıt ilginç; 'hayır,biliyorlar! ..'
'o halde,bu öğrenciler,kendilerini anlatacak,üniversite kapını bulacak durumdalar değil mi Ayşe? '
dediğimde;
türbanı altında,kafa tasını sımsıkı saran kırmızı bonenin dışarıya fırlattığı kara gözleriyle baktı Ayşe...sözü nereye getireceğimin hesabını yapıyordu herhalde düşüncesinde ya da benim kim olduğumu düşünüyordu.
'evet ama,Türkçe'yi çok iyi konuşamıyorlar; ben de onlara yardım ediyorum'
'burasını anladım Ayşe! devlet mi sınav açtı onların Türkiye'de okumaları için? '
'evet,biri iktisat,diğeri coğrafya bölümünde okuyacak'
'adları ne arkadaşlarının? '
'Rita ve Damyeli'
kızlara kayıyor bakışlarım.özellikle Rita,öylesine incecik ve zarifti ki,kendimden kıskandım! ..müthiş bir korkuya kapıldım sonra; ya türbana bürünürse! ..düşüncemde çakan şimşek bir soru daha sormama neden oldu Ayşe'ye:
'sen Fethullahçı mısın yoksa Ayşe,bu öğrencilerle işin ne? '
iyice şaşırmıştı Ayşe...
keşke Fethullahçı olsaydı; aldığım yanıta bakın hele! ..
'ben diyanetin elemanıyım. görevim,yurt dışından gelen kız öğrencilere bir yıl boyunca,Türkiye'ye uyum çalışmaları yanında,islamiyeti öğretmek..sonraki yıl da okula başlıyorlar(okul dediği,kazandıkları üniversite bölümleriydi sanırım..)
'yani,dört yıllık eğitim,beş yıla çıkıyor öyle mi Ayşe? '
'evet! ..'
'peki,o bir yıl boyunca,bu öğrencilerin barınma,beslenme,eğitim masraflarını kim karşılıyor? '
'hepsini Diyanet karşılıyor'
'yapılan şey sence doğru mu Ayşe; bence doğru değil de! ..insanın din ve vicdan özgürlüğüne karışmak değil mi bu? yaptığınız şey; laikliği ortadan kaldırmak anlamına gelmiyor mu? dahası,bir nevi islami misyonerlik değil mi yaptığınız'
dediğimde; 'sana ne! ..' anlamında kıvırıyor dudaklarını,başka tarafa bakmaya başlıyor...
sinir oluyorum; bağırmak geliyor içimden ama susuyorum..susmamam gerektiğini bile bile susuyorum! ..kendime yaptığım en büyük kötülük bu olmalı! ..ne geniş sinem varmış meğer! ..
onlar da kalkıp gidiyorlar; tekerlekli bavullarını sürükleyerek...Ayşe de eteklerini! ...
ateş saçan bakışlarım,gökyüzünde gezinen kara bir buluta takılıyor; yağmaya başlasa,'kul' akacak sanki yeryüzüne! ..gündüz yüzüm onlara karışacak sanki; korkuyorum,kayboluyorum! ..
derken,Rita ve Damyeli'nin beş yıl sonraki halleri gelip oturuyor hayalime;
-şimdiki hallerinden eser kalmamış!
-Ayşe gibi giyinmişler! çekik kara gözleri,daha bir çekilmiş saç diplerine! ..
-dinlerini diyanetlerini öğrenmişler!
-şakır şakır Türkçe konuşuyorlar!
-Bir Türk'e gönül verip evlenmişler..kapatılmışlar duvar içlerine ve üçer beşer çocuk sahibi olmuşlar! kocalarının emr_i vakileriyle doymuşlar hem sevişmeye,hem dayağa,horlanmaya'..burunlarından gelmiş yaşamak! ..
-yeni yeni vaaz hocaları çıkmış içlerinden; kendi ülkelerinden gelenlere öğretmeye başlamışlar, öğrendiklerini! ...
-yüreklerinin bir yerlerinde bekleyen,nataşalık duygusu canlanıp ihanet etmişler eşlerine ve yakalanıp öldürülmüşler! ..
-seçim sandıklarından çıkan kara oyların oranı daha bir artmış! ..
gördünüz mü; nasıl oluşturuluyormuş 'diniderindevlet! .' devlet içinde 'diyanetdevlet! ..'
baş gitmiş biçilmeye; ayak yürümez! ..yürüse de gittiği yer gece! ..
velhasıl uyumuşuz! ..