Kar'anlık
Aklımda bir roman var sanki, sayfalarını çevirmeye üşeniyor ellerim, hiç bitmesin diye. Sonu hiç gelmesin diye. Çünkü sonlardan hep nefret ettim ben. ''Mutlu son'' denilen şeyden de nefret ettim. Mutluluğun ve bizi mutlu eden bir şeyin nasıl sonu olabilir ki.
Bitmeyen kitaplar, bitmeyen şiirler yazılmalı bence. Bitmeyen şarkılar bestelenmeli.
-Sızı-
Uykusuz günlere sığdırılan yorgun gözlerime bakıp ''noldu?'' diyor kelimelerim. ''Özledi'' diyorum ''gözlerim çok özledi, özlemekten yoruldular.''
Gözler, açık bir şekilde yas tutar. Kirpiklerimiz kaşlarımıza sarılmış gibi kalır öylece. Kapanmaz bir türlü. Normal insanlar yedi dakikada uyurmuş. Özleyenler anormal olsa gerek, bekleyenler, kabullenemeyenler...
Sol bileğimde zamanı içinde taşıyan saatime bakıp, ''nasıl da teslim etmişim kendimi zamana'' diyorum içimden. Tutmuş kolumdan, götürüyor beni gittiği yere. ''Bileğimde bir saat yerine onun elleri olsaydı, o da götürür müydü beni gittiği yere'' diyorum.
Şarkılar... Sonu olmayan şarkılar... ''Götür beni gittiğin yere'' diye mırıldanıyorlar.
Birazdan sabah olacak bileğimde ki zamanda. Ellerini akrep zehirlemiştir belki onun, o yüzden gelemiyordur belki. Kendimizi avutmak için üretemeyeceğimiz bahane yok ne de olsa.
Neydi zaman. Böyle hızlı tükenen bir kitap gibi, unutulmuş anılarıyla, unutulmuş yüzleriyle içinde cesetler taşıyarak koşan bu zaman neydi? Bu kadar hızın içinde biz ne ara karşılaşmıştık? Soru(n) bu değil...
Soru(n) şu; biz niye karşılaşmıştık?
-Hiç-
Lirik saniyeler dokunuyor gözbebeğime. Hayıflanıyorum; ne zaman öğrenecek gözlerimiz konuşmayı, konuşsa bile sesini duyurmayı... Çok tümsek burda ayrılıklar, burası neresi? ''Sonu olan her şeyi sevdirmeden gitmeyin benden'' demiştim oysa.
Duymamanızı anlıyorum. Hepimiz sağırız bir diğerinin gözbebeğine.
Kalemim ellerimi terk etmediği sürece romanlardan bana kalanları yazacağım ben. Şiirlerden, şarkılardan. Sonu olan herşeyin devamını yazar gibi yazacağım. Unutmak diye bir şey yok. Ölüm var. Gitmek yok mesela. Hâlâ aynı yeryüzündeysek, nasıl gitmiş olabiliriz birbirimizden. Hâlâ nefeslerimiz aynı havanın dudağına sürülüyorsa ruj niyetine.
Gittim diyeceksen, öldüm diyeceksin önce.
Ama dur,
ölmesene...
Yıllar sonrasının senaryosunu bana yazdırır şeytan belki sen yok olursan. Gel bak şimdi, ölmüşümdür belki bir yerlerde. Bul beni, hiç öğrenemediğin kokumdan. Bul beni mesela, gözbebeğimin sesinden. Bul beni sesimden.
Burası öbür dünyaymış öyle düşün. Aklansın içlerimiz, sakla içime içini.
Ruhuma bak sonra. Sana ne kadar çok benziyor ecelim değil mi?
Klasik türk filimlerinin sonu çoğu zaman mutlu biter, biter bitmesinede hayat hiç öyle değil aslında. Hüzünlerin acıların toplamı, alışmışız ya mutlu biten filimlere hayatı da öyle zannediyoruz. Acı ve hüzünlü durumlarla başa çıkmakta zorlanıyoruz sonra. Anılar bazen öyle yer ediyor ki yüreğimizde silip atmakta zorlanıyoruz, ama kötü anılarada fazla takılmamak lazım. Güzeldi Büşra kutlarım saygıyla...👍