Karınca Kaderince

Sosyal devletimiz yoktu, sosyal bir konutumuz, sosyal koruyucumuzda, sosyal boyutumuzsa yaratıcıdan, var olmanın hafifliğiyle yaşıyoruz ya, yaşamak buysa!

Adalet sağlayıcımızla birleştik, kolonileştik, bencillik yoktu yaradılışımızda. Sosyal dayanışmamızla gönül birliğiyle yürüdük asırlarca. Azı çok tuttuk yetindik gücümüzün yettiğince, karınca kaderince.

Ben yoktu, biz vardı çünkü bu toplum bilincini aşılayan tanrının kayrası vardı üstümüzde,
sözümüzden dönemezdik yolumuzdan dönerdik, geride kalanın yükünü sırtlanmaya.

Galeriler açtık, yerleşim yerleri, depolar inşa ettik barınmaya. Kaynağı dışımızda gelişen, yakıp yıkan bombardımandan korunmaya...

Derken Teknolojileriyle kirletildik, islendik, asit yağmurları altında pislendik, beşeriyet kendi silahıyla, kendini imha ederken.
Biz de iki arada bir derede kaldık hacıma denk özgül ağırlığımızla.

Kurunun yanında yaş mı kaldı, ölenlerimizin ardından yas tutup ağlamaya, gözyaşı dökebilecek beden de baş mı kaldı? Kimi bombardıman altında, kimi geçtiğimiz mayın tarlalarında, kimi kara postalların altında ezildik, sıra sıra toprak ananın üzerinde kör kurşuna dizildik.

Neler çekmedik ki beşeriyetin elinden,
Deyimlere konu ettiler de,
Ne istediler bir karıncanın belinden!

Yine de,
Var olmanın hafifliğiyle,ilahi denetçinin yardımıyla, çalıştık, çabaladık ve de usanmadık, yazdan kışa hazırdık,
Düşünürdük kışı, yaz boyunca, ya bulamayınca diye.
Yorulduk dinlenmedik, Ağustos böceğine imrenmedik, buğday taşıdık, yaprak depoladık, doyururduk tebaamızı, karınca kararınca.

Lakin,
Siz bakmayın masalcı La Fontain'e,
Yazdığından bin pişman değil miydi sonradan görüp göreceğine,
Kapıdan eli boş göndermedik, hor bakmadık
Yüreğimizdeki bunca yangına rağmen, Ağustos böceğine...

24 Haziran 2014 1-2 dakika 1 denemesi var.
Yorumlar